×

Atasözleri Bölüm-2



Atasözleri Bölüm-2 

Dr. Vural Yiğit 


“At binenin, kılıç kuşananın.” bu atasözü çokça kullanılır dilimizde, işini bilen, düzgün yapan kimse anlamında. Aslında at ile ilgili o kadar çok deyim ve özdeyiş var ki kitaplara sığmaz. Her biri değişik anlamlar ve durumlar için söylenmiştir. Tabi işin içinde asil bir hayvan olan at olunca yakıştırma ve benzetmeler de çoğalıyor. Örneğin: “At gibi koşturmak.” çok çalışmak anlamında, “At oynatmak.” ise atla hüner göstermekten daha çok hiçbir kimseyi umursamadan keyfine göre hareket etmek, dilediği gibi davrananlar için kullanılıyor. Ancak “At cambazı” deyince işler biraz karışıyor. Her ne kadar akıllara ilk olarak sirklerdeki gösteri yapan, at üstünde hüner sergileyen kişiler gelse de bu sözcüğün asıl anlamı, at alıp satan kişi, yani at tüccarıdır.  Alıp satma işinde cambazlık ne oluyor derseniz, içinde biraz hile ve düzenbazlık var demektir. Alın size buna örnek eski bir hikâyenin güncel uyarlaması:

Oflu, Kayseriliden at almış, ancak at hafif topallıyormuş. Ofluya sormuşlar: 

“Ey Oflu, hani sen uyanık geçinirdin da şeytanı bile atlatırdın.”
“Ha, ne olmuş?”  
“Ula Oflu! Ha bu at topallıyor, sen bu topal ata o kadar para verdin Kayserili seni kandırmış da.” 
“Ben atı almadan önce ayağına baktım, çivi batmış çıkartınca hiçbir şeyi kalmaz onun.”

Bunun üzerine Kayserilinin yanına gitmişler,

“Sen neörüyon ağa, sattığın atın ayağına çivi batmış, Oflu atı almadan önce atın ayağına bakmış çiviyi görmüş, çıkarınca topallamasının gideceni sölüyo.”
“Aha, o at doğuştan topaldır. Oflunun atın ayağına bakacaanı bildigim için ben batırdım çiviyi atın ayağına.”
Tekrar Oflunun yanına gitmişler durumu anlatmışlar. Oflu kızmış köpürmüş.
“Haçan, verdiğim para sahte olmasaydı sorardım ben o Gayseriliye da.”
 

“Atı (eşeği) kaybedip yeniden bulmak.”  bilinen en eski sahtekârlıktır. Birinin zaten sahip olduğu şey hileyle alınıp tekrar geri verildiğinde o kişi sevinip,  olayı unutuverir. Bu denklemde at-eşek değişkendir, yerine her şey uyarlanabilir.

Hikâye bu ya köyün birinde yaşlı bir adamın dillere destan bir beyaz atı varmış.  Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazine teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at,  benim için bir dost, insan dostunu satar mı?” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü, ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.

Babalık demişler, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var!

 

 “Atın ölümü arpadan olsun.”  çok sevilen bir şey yapılırken veya bir yiyecek yenilirken, sonuç kötü de olsa katlanılır` anlamında kullanılan bir sözdür.

“Atbaşı gitmek.” bir at koşuşu deyiminden daha çok, beraber ve eşit koşullarda ilerleyen işler için kullanılır. “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.” deyimi de kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan etkilenir, onun huyunu kapar anlamında.

 

“Atı alan Üsküdar’ı geçti.” çok sık kullanılan bu deyimin öyküsü de şöyle;

Bolu Beyine başkaldıran Köroğlu, olacak iş değil ya bir gün atını çaldırmış. Hayvanı aramak için tebdil-i kıyafet ile yani kılık değiştirerek, diyar diyar dolaşmış ve yolu İstanbul'a kadar düşmüş. Atını, bir at cambazı tarafından satılmak üzereyken bulan Köroğlu hemen aracı rolüne bürünüp,

“Efendi, bu at güzele benziyor. Fakat önce bir binip denemek istiyorum.”  demiş. Cambaz da binmesine izin vermiş. Üzerine binen sahibini tanıyan at dörtnala koşmaya başlamış. Sirkeci'ye gelen Köroğlu bir sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. At cambazı da ardından bakarken biri gelip,  “Atı alan Üsküdar'ı geçti.” demiş.

İşlerin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri alarak, güvenilir hale koymak için söylenmiş pek çok atasözü var. Ne demişler;  “Atını sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a emanet et.” tabii önce sağlam kazığı bulmak lazım değil mi? Kazığın bol olduğu bu ortamda gel de sağlamını bul. En iyisi yine de “Dost kazığı.”

“Attan inip eşeğe binmek.” bulunduğu değerli bir makamdan veya konumdan bir aşağı konuma inmek anlamına söyleniyor. Allah kimseyi attan indirip eşeğe bindirmesin.

“Üç nalla bir ata kalmak.”  eline önemsiz bir imkân geçtiğinde büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenen bir sözdür. Gariban bir adamcağız, “Ah bir atım olsa, ah bir küheylanım olsa” der, dururmuş. Kendi dediği yetmezmiş gibi, her akşam hanımıyla ocak başına oturur ve atı olsa neler yapacağını anlatırmış. Bir gün işinden evine dönerken yolda bir nal bulmuş. Koşa koşa eve gelmiş:

“Hanım müjde, müjde” demiş. “Bir nal buldum, işimiz üç nal ile bir ata kaldı.”

“Dereyi geçerken at değiştirilmez.” yapılan bir işin en önemli noktasında iken o işi yapmanın farklı bir yolu denenmez, var olan yöntemle devam edilir.  Bu deyim bir anlamda “Dereyi görmeden paçaları sıvamaya” benziyor. Bir iş hakkında, sırasını beklemeden bazı adımları erken atıp acele edenlere, ikaz etmek için söylenir olmuş. 
 

“At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.” yaşayan bir gün ölür. Ancak yaşayışına bağlı birtakım izler sürüp gider. At ölmekle birlikte onun koştuğu meydanın kalması, insan ölmekle birlikte adının anılması gibi: Onun için kişi yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakmaya çalışmalı.
 

“At sâhibine göre kişner.” yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar.

Katıra "Baban kimdir" diye sormuşlar, “Anamın erkek kardeşi attır.” Diye cevaplamış. Yorum yok. 

Şimdi de biraz diğer hayvanlar hakkında söylenmiş sözlere değinelim

 “Leyleğin ömrü lal lak ile geçer.” hiçbir iş yapmayan, bir şey üretemeyip sadece tüketen, boş gezen kişi tüm zamanını anlamsız ve gereksiz konuşmalarla, gevezelik yaparak geçirenler için söylenir. Toplumda böyle insanlar çoktur.

“Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derler.” bir şeyin çok değerlisi ele geçmezse az değerlisi önem kazanır. Her ne kadar keçiler inatçılıkları ile tanınırlarsa da günümüze keçi sütü kıymete bindi. Ondan yapılan peynirler koyun peynirine göre daha pahalıya satılıyor. Bakalım bir de koyun için başka neler demiş atalarımız:

“Her koyun kendi bacağından asılır.”
“Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu.”
“Ak koyun kara koyun sonra belli olur.”
Şimdi gelin bir kümese dalalım bakalım neler çıkacak?

“Aç tavuk kendini arpa ambarında sanır.” insanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak düşler kurar anlamındaki bu söz insanlar için söylenmiş, yoksa “gezen tavuk” neden aç kalsın.

“Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.” bir kişi, kendine denk ve uygun olan kişiyle arkadaş olmalıdır.

 
“Ayni çöplükte iki horoz ötmez.”  bir yerde iki kişi baş olmaz.

“Her horoz kendi çöplüğünde öter.” herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır ve sözünü orada geçirebilir.

“Horoz ölür, gözü çöplükte kalır.” yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, insanoğlunun gözü o durum veya makamda kalır.

“Horozu çok olan köyde sabah geç olur.” çok doğru bir söz, karışanı çok olan işlerden sonuç güç alınır.

“Vakitsiz öten horozun başını keserler.” her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zararlara yol açabilir.

Gelelim doğanın yalnız ve sevimli hayvanı olan ayılara.  Haklarında o kadar çok atasözü var ki zengin bir edebiyat oluşturur:
 

“Aç ayı oynamaz.” çalışmasından, emeğinden kazanç sağladığınız hayvan ya da insanı doyurmalı, ona iyi bakmalısınız ki çalışmasını sürdürebilsin. Eskiden sokaklarda ayı oynatanlar vardı. Zavallı hayvanın burnuna zincir bağlanır, sokakta buluğu kuru ekmekle beslenmek durumunda olurlardı. Dereken ayılar haklı mücadelelerini kazanıp, doğal yaşam alanlarına döndüler. 

Eskiden evlerde, yazlıklarda yerlere ayı postu seriyorlardı. Bir zenginlik göstergesiydi. Hatırladığım kadarıyla, “Bir ayıdan iki post çıkmaz.” deyimi vardı. Hay Allah ayı mıydı? Koyun muydu? Karıştı.

“Armudun (ahlatın) iyisini ayılar yer.” Kendilerine yakışmayan güzel bir şeyi eline geçirenler için kullanılan bu söz yanında güzel bir bayanla gezen hanzolar için çok kullanılır. Hanzo tamam da ya bayana ne demeli!

“Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne.” bir kimsenin hep aynı şeyi veya hikâyeyi anlatması karşısında söylenen bir sözdür. Aslında ayılar balı da severler, “Bal tutan ayı, parmağını yalar.” Ya, pardon öyle değildi galiba bunu da ben uydurdum.  

“Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler.” bak bu da doğru bir söz, kişiler işini gördürünceye kadar yardım beklediği kimseyle iyi geçinirler, sonra ara ki bulasın.

“Ayılık etme” kaba, saba davrananlar için sıkça kullanılan bu sözü hak eden insanlar çoktur ama ayı bunu hak etmez. “Bana dokunmayan bin yaşasın der.” hay Allah bu da “yılan” için söylenmişti sanırım. Yılan deyince aklıma güzel bir atasözü daha geldi. “Tatlı dil yılını eliğinden çıkarır.” gönül alıcı, hoşa giden ve etkileyici sözler herkesin hoşuna gider. Bunu duyan kişinin inadı kırılır, yumuşar ve anlaşabileceğimiz biri haline gelir. 

“Denize düşen yılana sarılır.” bu Atasözü hangi olay üzerine söylenmiştir? Osmanlı Sultanı, I. Mahmut’un Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler “Bu nasıl işdür?” diye mırıldanınca, sultan Mahmut, “Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana” der.  Zor duruma düşen, bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurur anlamındaki bu sözü de çok kullanırız. Ne yapalım “Vermeyince Mabut, neylesin Sultan Mahmut.”

Neyse biz ayılar ile devam edelim:

Dilimizde, ayı ile ilgili daha pek çok deyim ve söylenti var, ancak bir tanesi var ki siyasi atışmalara bile konu oldu. Bu çölde gezen kutup ayısı ile ilgili, beyaz ayının çölde ne işi varsa. Derken kutup ayısı bahtsız bir bedeviye rastlar, ardından “kanka” olurlar.

Hayvanlara atıfta bulunan daha çoook atasözümüz var. Ancak, inanın bunların büyük bir bölümü hayvan davranışları ile ilgili değil, insana özgü şeyler.
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt