×

Kuşlar



Kuşlar 


Vural Yiğit 

Hiç düşündünüz mü, doğada bizlere en yakın olan canlı türleri nedir diye? Elbette kediler, köpekler, atlar diyeceksiniz. Evet, bunlar karada yaşayan evcil hayvanlar. Ancak ya havada, gökyüzünde yaşayanlara ne diyeceksiniz? Çeşit çeşit kuşalar değil mi? Evet, doğanın bu en güzel ve renkli yaratıklarıdır kuşlar. Bazıları kafese konmuş, kimi gökyüzünde özgürce uçuyor, kimi vahşi doğada, kimileri ise yüksek kayalıklarda ve balta girmemiş ormanlarda yaşıyor. İnsanoğlunun yarattığı tüm olumsuz koşullara ve kirliliklere karşın etrafımız ve yakın çevremiz hala kuşlarla dolu. Güzel sesleri ve bitmeyen cıvıltıları ile bizlere neşe saçıyor, ruhları dinlendiriyorlar. Hem fazlaca bir istekleri de yok, kendi başlarının çarelerine bakıyorlar, bizlerden yem, su istedikleri de yok aslında. Onları insanlar bu beklenti içine sokmuş. Altın kafese de koysanız ille de vatanım dermiş, bülbül. Kuşları masallarımıza, mitlerimize katmışız ve göklerde süzülüşlerine özenip biz de uçma tutkusu içinde olmuşuz, tarih boyu. Sonra bu hevesi gerçekleştirip, göklere kavuşmuşuz ama bir kuş gibi özgür değil. Evet, kuşlar bizim en sevimli, en duygulu, renkli, güzel sesli dostlarımızdır ve bunların karşılığında bizden bir şey beklemezler. Onlara zarar vermeyelim, gölge etmeyelim yeter. Pek çok düşmanları var zaten. En tehlikelisi de ellerinde koskoca tüfekleri ve av köpekleri ile zalim avcılar. 
 

İzmir Kuş Cenneti 

 
Kuşlarla ilgili o kadar çok özdeyiş üretmişiz ki saymakla bitmez. Örneğin; “Her kuşun eti yenmez.” Yahu neden yensin ki el kadar hayvanın eti. Bir de kendimiz dışındakilere “Kuş beyinli” deriz. Kuş kadar aklın olsa da onların yapabildiklerini yapsan daha ne? “Kuş kadar canı var” Küçük, cılız, güçsüz olanlar için kullanılır ama kuşların bu kadar süre havada kaldığını ve gittikleri uzun yolları kimse aklına getirmez. “Yuvayı dişi kuş yapar.” Özdeyişi ise ne kadar anlamlıdır. Evet,  “Kuş yuvası” gibi bir ev, aile yaşamında en büyük özlemlerimizden birdir. Ufak güzel yapılara, “Kuş kafesi gibi” derler ama kuşları da kafese kapatırlar. “Kuş misali veya kanadıyla gitmek” Çok hızlı gitmek, uçan kuşlar gibi bir orada bir burada olmak denir de “Kuş uçmaz kervan geçmez” Diyerek, kimsenin uğramadığı ıssız ve sapa yerleri kastederler. “Kuş uçurmamak” sıkı güvenlik önlemi almak anlamındadır. “Kuşa benzetmek” Bir şey düzeltilmek istenirken kötü bir duruma getirilmek için kullanılır ki gerçekle alakası yoktur. “Kuş kondurmak” biraz da alaycı bir deyiştir. “ Garip kuşun yuvasını Allah yapar” gibi daha pek çok şeye benzetmeler vardır ama bunlar hep insana özgü davranış ve eksikliklerdir. Bütün bu söylemler, kuşları iyi ve yakından tanımamaktan kaynaklanıyor. Oysaki kuşlar; rengarenk tüylü, dişsiz gagalı, yumurta yoluyla üreyen, yüksek metabolizma hızına sahip canlılardır. Pır pır atan, dört odacıklı kalpleri ve hafif ama güçlü bir iskelet yapıları ile sıcakkanlı omurgalı hayvanlar grubudur. Tüm dünyada yaygın olarak yaşayan kuşların boyutları, “Arı sinek” kuşunda 5 cm ve “Deve kuşunda” 2,75 m. arasında değişir. İşte burada, “Devekuşu” kuş mudur? Deve midir? Tartışmasına bir nokta koymuş oluyoruz. Yeryüzünde on bin kadar yaşayan kuş türü bulunur ve bunların yarısından fazlasını ötücü kuşlar oluşturur. Ötücü kuş deyince aklımıza nedense bülbül gelir. Oysaki kuşların hemen hepsi güzel seslidirler, karga hariç. Karga için, “Kılavuzu karga olanın”  diye başlayan ve kakasının dâhil olduğu daha pek çok deyim vardır ama aslında akıllı hayvanlardır kargalar ve türlü yolu bilirler. “Pasifik Yağmurcusu” adlı bir kuş, her yıl 252 bin kanat çırpışı ile 4.500 kilometre yolu hiç konaklamadan, “Arktik deniz kırlangıcı” ise kuzey ve güney kutupları arasında 40.00 kilometre boyunca uçuyorlar.
 
Kuşların Akılcı ve İlginç Uçma Teknikleri – Yaratılış

Kuşların ön ayaklarının evrimleşerek kanatlara dönüşmesi onlara uçma yeteneği sağlamış. Ancak penguenler, deve kuşları ve adalarda yaşayan bazı endemik türler, uçma yeteneğini kaybetmişlerdir. Kuşların sindirim ve solunum sistemleri de uçma yeteneğine göre uyum sağlamış durumda. Özellikle deniz ve bazı su kuşları, evrimleşerek yüzme yeteneğini de kazanmış oldular. Kuşlar tüylü teropod dinozorlardır ve günümüzdeki tek dinozor grubunu oluştururlar. Ayrıca yaşayan en yakın akrabaları timsahlardır. Bir yaşıma daha girdim. Kuşlar ve timsahlar akraba çıktılar. Özellikle bazı kuşlar en zeki hayvanlar arasındadır; çeşitli kuş türleri alet yapıp kullanırlar ve birçok sosyal bilgiyi nesilden nesle geçirmekte ustadırlar. Demek ki kuşların sosyal bir hayvan olmaları buradan geliyor. Evet, kuşlar yavrularını müşterek olarak büyütme, birlikte avlanma, sürü olarak hareket etme ve avcılara karşı birlikte savunma yapma davranışları gösteren, görsel yollarla ya da öterek birbirleri ile iletişim kuran girişimci hayvanlardır. Kuş türlerinin büyük çoğunluğu genellikle bir üreme mevsimi boyunca, bazen yıllar boyunca,  sosyal açıdan tek eşlidir ama yaşamları boyunca, “daldan dala” konan türlere de rastlanır. Genellikle bir yuvaya bırakılan yumurtalar üzerinde eşler kuluçkaya yatarlar ve çoğu yumurtadan çıktıktan sonra yavrularının bakımına belirli bir süre devam ederler. Sonra yavrularını uçmayı öğreterek doğada özgür bırakırlar. Ötücü kuşların, papağanların ve diğer bazı kuş türlerinin ev hayvanı olarak beslenmesi yaygındır. Kuşlar insanlık kültüründe çağlar boyunca yer almıştır. İnsan eylemleri nedeniyle soyu tükenen kuş türlerinin sayısı yüzleri aşmaktadır ve günümüzde 1200 kadar kuş türü soylarının tükenmesi tehdidi altındadır. Kuş gözlemi ekoturizm içinde önemli bir yer tutmaktadır.

Gelelim benim kuş gözlemciliği serüvenime. Küçüklüğümden beri kuşları çok severim. Özellikle çocukluğumda, evimizin çevresinde ve çatısında çok sayıda kumru vardı. Sabahın erken saatlerinde, “Gu gu guk,gu gu guk” diye ötmeye başlarlardı. Bizim İlimizdeki kumruların bolluğundan olsa gerek, “Kumru” adı verilen sandviç çeşidi de çıkmıştı. Yurdun her yerinde yayıldı ve “Kumrucu” dükkânları açıldı. Eğer doğa ile baş başa kalmak, doğal yaşamı izlemek isterseniz kuş gözlemciliğine başlayın derim. Bir dürbün, bir de kuşlar hakkında yazılmış bir kitap bu iş için yeterlidir. Doğal olarak başlangıçta kuş gözlemciliğini bir rehber eşliğinde yapmak en iyisidir. Sonra guruplar oluşturup istediğiniz gibi gözlem yapıp, fotoğraf çekebilirsiniz. Kuş gözlemciliği doğayı, yaban hayatını ve kuşların olağandışı dünyasını tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Türkiye'deki toplam kuş türlerinin sayısı Avrupa'nın tamamından daha fazladır. Ülkemizin zengin sulak alanlara sahip olması ve kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeni ile o kadar çok kuş gözlem alanı vardır ki saymakla bitmez.

 
Kuşlarda göç, yılın belli bir dönemini, bulunduğu yerden uzaklarda geçirmesi anlamına gelir. Gezici kuşlar, kuluçka yerinden değişik yönlere doğru kısmen ayrılan kuşlardır. Yerli kuşlar ise sürekli kuluçka bölgesinde kalırlar. Göç davranışı, kuluçka bölgesinde geçici besin azalması ile ortaya çıkabilir. Kuzey Yarımküredeki kuşların soğuk mevsimlerde, bitkilerin yapraklarını dökmesiyle göç ettikleri bilinir. Örneğin su kuşlarının yaşadıkları yerde suların buz tutmasıyla ya da güneyde yaşayanlarda kuraklık nedeniyle yazın kuzeye göç davranışı başlar. Göç eden kuşları gözlemlemek de ayrı bir etkinliktir. Havaların soğumağa başlamasını ve mevsim değişimlerini kuşlar çok önceden sezinlerler. Göç anını, zamanını da çok güzel tayin ederler. Değişik bölgelerden gelerek belirli bir alanda toplanırlar ve havada döne döne diğer gurupların gelmesini beklerler. Bu öylesine güzel bir olaydır ki doğadaki dayanışmanın, sabır ve hoş görünün en güzel örneğidir. Gurubun tamamlandığını bilirler ve anı geldiğinde hep birlikte süzülerek uzun bir yolculuğa koyulurlar.

Kuşların göç yollarının zihinsel bir haritasını oluşturduklarına ve yaşam boyu, etkili bir şekilde kullanabildiklerine inanılmaktadır. Genç kuşlar, bu zihinsel haritayı, anne-baba ya da diğer yetişkin kuşlarla yolculuk ederek edinirler. Fakat yeryüzü şekillerinin görülemediği gece uçuşu sırasında tıpkı eski denizciler gibi Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara bakarak yollarını bulduklarını kanıtlayan gözlemler yapılmıştır. Aslında kuşların nasıl yön buldukları halen gizemini korumaktadır. Birçok göçmen kuş türü düzenli gruplar halinde, belli şekiller oluşturarak uçarlar. Bunlardan en bilineni “V” şeklidir. Filo halinde uçarken, öndeki kuşun kanatları tarafından oluşturulan yukarı yönlü hava akımından yararlanarak ve yorulan arkaya geçerek yollarına devam ederler.

 

Kuş cenneti; Göçmen veya göçmen olmayan kuşların, toplu olarak bulunduğu ve doğal yaşamlarının yakından izlenebildiği alanlardır. Kuş cennetleri aynı zamanda Milli Parklar olarak da geçer. Ülkemiz kuş cenneti bakımından zengin bir ülkedir. Hem de öylesine zengindir ki çeşitli bölgelerdeki kuş cennetleri saymakla bitmez. Örneğin; Manyas, İzmir, Bodrum(Boğaziçi), Nallıhan, Göksu Deltası-Silifke, Efteni Gölü-Düzce, Erçek Gölü, Kızılırmak Deltası, Darıca, Dilek Yarımadası, Sultan Sazlığı, Bafa Gölü,  Gala Gölü, Kırmıtlı-Artvin gibi yörelerimizde 150-350 çeşit kuş türü bulunmaktadır. Evet, bu alanlar bir cennettir. Bu doğal alanlarda kuş seslerini duymak,  güzelliğini görmek ve sessizliği bozmadan onları izlemek gerçekten bir ayrıcalıktır. Bence ilk fırsatta bu deneyimi yaşayın ve bu gözlemi yapın.
 

Eftani Gölü kuş cenneti, Düzce


Dilek Yarımadası Milli Parkı Kuş Cenneti


Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti



Erçek Kuş Cenneti, Van Gölü
 
“Ayni renk tüylü kuşlar birlikte uçarlar” Sözünü çok beğenirim. Yaşamdaki pek çok olaya ve insan davranışına uyarlanabilir. Evet, aynı gökte, birlikte uçarlar ama kuzgunun dünyası başka, şahinin dünyası başkadır.  “Kuzguna yavrusu şahin görünür” yani herkesin kendi yaptığı şey, özellikle kendi yakınları çirkin de olsa, gözüne güzel gelir. Ancak görebilene doğada çirkin bir şey de yoktur.  Kuzgun deyince akla; Amerikalı şair Edgar Allan Poe tarafından 1845'te yayımlanmış öykü- şiir olan “Kuzgun (The Raven) gelir. Bu eser genelde müziksel, stilize dil kullanımı ve doğaüstü atmosferiyle bilinir. Konusu içinde konuşabilen bir kuzgunun perişan hâldeki bir aşığı gizemli biçimde ziyaret edişi ve onunla konuşması anlatılır.

“Kuşkonmaz”    ve “ kuşburnu” iki sevilen bitkidir. “Kuşgözü” ve “kuşgömü” ise hayvanın sırt etinden yapılmış, yumuşak ve ağızda dağılan lezzetli bir pastırmadır. “Kuşbaşı” ufak doğranmış bir et şeklidir.  “Bülbülyuvası”  güzel bir tatlı, “Çeşmi Bülbül”  ise kuşgözü anlamında geleneksel bir cam sanatı ürünüdür. “Bülbülüm altın kafeste”  Atamızın en çok sevdiği şarkılardan biridir, içimden tekrar tekrar dinlemek gelir. “Kuşpalazı” ve “kuş gribi” ise kuşlarla bağdaştırılan birer hastalık türüdür.  İşte yaşamımızın pek çok yerinde kuşlarla ilgili betimlemeler ve tekerlemelere rastlıyoruz.

Kuşlar, edebiyatta ve şiirde en çok kullanılan motiflerden biridir. “Kuşlar” adlı tiyatro eseri, Antik çağ oyun yazarı Aristofanes tarafından yazılmış bir fantastik komedidir. Eski komedyanın klasik örneklerinden biri olan eser, yazarın hayalinde yaşattığı bir ülkeyi canlandıran bir ütopyadır. İlk defa MÖ 414 yılında Dionysia’da sahnelenmiş ve ikincilik ödülü kazanmıştır.  “Boyalı  Kuş” Jerzy Kosinski'nin, 1965 yılında yazdığı tartışmalı romanı. II. Dünya Savaşı sırasında Doğu Avrupa'da dolaşan bir çocuğun hikâyesini anlatmaktadır. 

 

“Gurbet Kuşları”, senaryosunu Turgut Özakman'in yazdığı 1964 yapımı filmi idi. Orhan Kemal'in 1962 yılında yayımlanan romanından uyarlanmıştı. 1. Antalya Film Şenliği'nde "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Film" ödüllerine layık görülmüştü. “Kuşlar (The Birds)”, 1963 yılı ABD yapımı, başrollerde Tippi Hedren ve Rod Taylor'ın oynadığı filmdir. Daphne du Maurier'in aynı adlı kısa hikâyesinden esinlenen A. Hitchcock’un yönettiği, sinema tarihinin bu ünlü film, doğanın insandan öç alması teması ile bir klasik haline gelmişti.

 

Kuşlar hakkında ne desek az gelir. Tarih boyu çevremizde bizlerle birlikte yaşadılar. Kimi zaman tanrılara kurban edildiler, kimi zaman onlara tapıldı. Zümrütü anka (Simurg), Hüma, Phonix, Kaknus, Hüdhüd gibi hayali kuşlar da mitlerde yer aldı. Kuşlar hep yakınımızda oldular, çoğu zamanda da özgür olmayı tercih ettiler. Evet, kuşlar sandığımızdan da akıllı ve bilgili hayvanlardır. Pek çok şeyi öğrenirler ve tekrar ederler. Bizim evimizde de çoğu zaman bir kuşumuz vardı. Çok güzel öterler,  bizlere yoldaş ve arkadaş olurlardı. Öldükleri zaman çok üzülür yas ardından tutardık. Artık yeni bir kuş edinmek istemediğimiz günlerde bir bayram sabahı, tüm aile birlikte otururken, pencereye bir kuş kondu. Bir evden kaçmış, yolunu şaşırmış, evcil bir kuş olduğu belliydi. Kurda kuşa yem olacaktı. Evet,  “Mini mini bir kuştu ve pencereye konmuştu.  “Onu aldık içeriye, bize dost olsun diye”.   Beyaz renkli bir “Muhabbet kuşu” idi. Adını “Kaymak” koyduk. Çok neşeli, şen şakrak bir kuştu. Durmadan cıvıl cıvıl bir şeyler anlatıyor ve bazı isimler söylüyordu. “Fatoş”, “Sinoş”, “Meloş” gibi sözcükleri ard arda sıralıyordu. Bunlar önceki sahiplerinin isimleri olmalıydı. Ardından yalnızca konuşmakla kalmayıp bazı rakamları da saymağa başladı. Bir ara dikkat edince bu sayıların bir telefon numarası olduğunu anladık. İlk üç rakam, bulunduğumuz semtin koduydu. “Üç” “yüz” “elli” “iki” “on” “bir” “…” son rakamı bir türlü söyleyemedi. Anlaşılan ilk sahipleri ona evlerinin telefon numarasını belletmişler. Ancak bütün gayretlere ve tekrarlara rağmen son rakamda takıldı kaldı. Böylece sahiplerini arayıp kayıp kuşun bulunduğunu bildiremedik. Kim bilir kuşlarının kaçmış olduğuna ne kadar üzülmüşlerdir. Ne yapalım, elimizden başka bir şey gelmedi. Onu, kaybetmiş olduğumuz kuşumuzun kafesine koyduk ve onu çok sevdik. Kaymak uzun yıllar yaşadı ve bol bol şakıdı. Cıvıl cıvıl, şen şakrak ötüşleri hala kulaklarımızda.

13.10.2022, Bodrum


 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt