×

Dijitalleşme ve Şeffaflık



Dijitalleşme ve Şeffaflık

Yazı: Av. Dr. Başak Ozan Özparlak

Görünür olmak, günümüzde ticari olarak ayakta kalabilmenin neredeyse ön koşulu. Sanal varlığınızın hacmi, işinizin ekonomik değerini belirliyor. Arama motorlarında kaçıncı sırada çıktığınız, iş hacminizi işinizi ne kadar iyi yaptığınızdan daha belirleyici olabiliyor. Bu nedenle, arama motorları ve online aracı servis platformlarında üst sıralarda yer alabilmek ve varlığınızı koruyabilmek zorundasınız.


Görsel www.shutterstock.com sitesinden alınmıştır.
 
1- Ambarın Başını Tutanlara Güvenebilmek

Bir yanda, dijital devrimin algoritmaları ile izlenen ve insan erişiminin neredeyse olanaksız olduğu Norveç/ Svalbard’daki “kıyamet ambarı” olarak nitelendirilen tohum deposu, öte yandan 12 bin yıl önceki tarım devriminde
Mezopotamya’da kurulmuş, erişime açık bir ortak tahıl ambarı. İlkinin içinde hangi tohumdan ne kadar olduğunu ve olası kıyamet senaryolarında kime ne şekilde dağıtılacağını bilmiyoruz. Oysa, 12 bin yıl önceki ambarda her çiftçinin sakladığı tahıl miktarı belirliydi ve yazının ilk şeklini de bu kayıtlar oluşturmaktadır (Varoufakis, 2013). Bu iki ambar arasındaki temel fark “şeffaflık ”tır. Şeffaflığın var olup olmamasına bağlı olarak değişen sonuç ise, “güven”. Şeffaflık, saydamlıktır (TDK). Bir cama baktığınızda arkasında ne olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz. Ticari ilişkilerde ise bu terim, gizlilik olmadan sürdürülen ve bu sayede insanların adil ve dürüst olduğuna güven duydukları durumu ifade eder (Cambridge Dictionary). Karmaşık bir yapıya sahip olan akıllı ve otonom sistemlerin beslendikleri veri setleri ile hedeflenen sonuca ne şekilde ulaştıklarını bilebilmek oldukça zordur. Bu durum “kara kutu” sorunu olarak adlandırılmaktadır. Geleneksel ilişkilerde dahi şeffaflık, hukuk güvenliğini ve genel olarak sisteme güveni sağlayan önemli bir araçken, bu denli karmaşık teknolojiler ile dönüşen ilişkilerde temel bir etik ilke olarak karşımıza çıkması şaşırtıcı değildir.

Bu yıl içerisinde kamuoyu ile paylaşılan ILO Çalışmanın Geleceği Raporu (2019), AB Güvenilir Yapay Zeka için
Etik İlkeler Raporu (2019), Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü Akıllı ve Otonom Sistemlerde Etik Uyumlu Tasarım Rehberi, OECD Yapay Zeka İlkeleri (2019), Pekin Yapay Zeka İlkeleri (2019), UniGlobalUnion Sendikalar Birliği Yapay Zeka Etik İlkeler (2019) metinlerinin tümünde ortak bir etik ilke olarak şeffaflık yer almaktadır. Bu ilke görüşümüze göre diğer ilkelerin sürdürülebilir şekilde uygulanabilmesinin ve denetiminin de ön koşuludur. Şeffaflık ilkesinin Avrupa Birliği (AB) hukukunda yeni yasal düzenlemelere temel alındığına da tanıklık etmeye başladık. Bu yazımızda AB’de bu yıl yayınlanan bir tüzük eşliğinde “şeffaflık” ilkesini değerlendireceğiz.

Amacımız, hem dijital ekonomide oldukça yankıları olacak bu yeni düzenlemeyi ana hatları ile aktarmak hem de yasal bir dayanak olarak şeffaflık ilkesinin dijital ekonomiye nasıl yön vereceğini (ya da vermesi gerektiğini) gözler önüne sermek.
 

2- Dijital Ticari İlişkilerde Şeffaflık ve Online Aracı Platformlara Dair 2019/1150 Sayılı AB Tüzüğü

Görünür olmak, günümüzde ticari olarak ayakta kalabilmenin neredeyse ön koşulu. Sanal varlığınızın hacmi, işinizin ekonomik değerini belirliyor. Arama motorlarında kaçıncı sırada çıktığınız, iş hacminizi işinizi ne kadar iyi yaptığınızdan daha belirleyici olabiliyor. Bu nedenle, arama motorları ve online aracı servis platformlarında üst sıralarda yer alabilmek ve varlığınızı koruyabilmek zorundasınız. Online aracılık hizmeti sağlayan platformların varlıklarını sürdürebilmeleri ise ev sahipliği yaptıkları şirketler sayesinde edindikleri tüketici verileri. Sorun şu ki, aracı platformların kendileri de kimi zaman satıcı olarak karşımıza çıkıyor ve satış verisinin hakimi olarak tekelleşebiliyorlar. Kendi koydukları kurallar ile diğer şirketlerden edindikleri veri sayesinde kendi pazar güçlerini artırıyorlar. Öte yandan bu online aracı platformlarda faaliyet gösteren şirketler oyunun kurallarının neye göre konulduğunu bilme veya bu kuralları pazarlık etme şansına da sahip değiller. Adeta bir “kabul et ya da ayrıl” mekanizması işliyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler için ise bu platformlardan ayrılmak piyasadan ayrılmak neredeyse eşdeğer. Geleneksel (dijital olmayan) ticari hayatın kuralları hem ulusal hem de uluslararası hukuk kuralları ile belirli ve açık. Bu konuda yüzlerce yıllık içtihatlar da uygulamaya yön verici nitelikte. Örneğin, 15. Yüzyılda İngiltere’de iskambil kağıdı ithalatına yönelik kraliçe tarafından verilen tekelin, özgürlüğe aykırı bulunarak kaldırılmasına dair mahkeme kararında olduğu gibi (Agency, 2013). Ancak tıpkı iş ilişkilerinde olduğu gibi, ticari ilişkilerde de özellikle rekabete dair yürürlükteki kanunlardaki boşluklar neredeyse tekel haline gelmiş olan ve ticari hayatta mecbur olduğumuz platformların başlarına buyruk davranmasına yol açıyor. Şeffaflığa aykırı şekilde tek taraflı olarak değiştirdikleri kullanıcı kuralları üzerinden kendi varlıklarını daha da güçlendiriyorlar.

Ortaya çıkan sonuç, hukuk sistemi içinde bir başka hukuku sistemi adeta. Geçtiğimiz aylarda, AB Komisyonu tarafından Amazon aleyhine, elektronik satış piyasasında rekabet kurallarını ihlal ettiği iddiası ile bir soruşturma açıldı. Bu soruşturmanın temel argümanı, elektronik satış platformu olan Amazon’un hem satıcı hem de bağımsız satıcıları bir araya getiren bir aracı olarak faaliyet göstermesi ve bu şekilde elde ettiği veri sayesinde kendi pazar payını haksız şekilde güçlendirmesiydi (Ozan Özparlak, 2019).


AB Hukukunda bu konuda son yıllardaki en önemli gelişme, 11 Temmuz 2019 tarihli AB Resmi Gazetesinde yayınlanan 2019/1150 sayılı Online Aracı Hizmetlerin İşletme Kullanıcıları için Şeffaflık ve Hakkaniyet Sağlanmasına Dair Tüzüğün kabulü oldu. Anılan Tüzük ile online aracı hizmet sağlayan platformların işletme kullanıcıları ile arama motorlarının kurumsal internet sitesi kullanıcıları için şeffaflık, adil uygulama ve etkili tazmin olanaklarının sağlanması amaçlanmaktadır.
 
Görsel www.shutterstock.com sitesinden alınmıştır.

Bir işletme kullanıcısının hesabının kapatılması halinde, bu işletme kullanıcısının ticari faaliyeti için elzem olan bilgilerin de geri dönüşsüz olarak elinden çıktığı gerçeği karşısında, platformların hesap kapama yaptırımından en
az 30 gün önce işletme kullanıcısına bildirimde bulunma yükümlülüğü getiriliyor.

 
Tüzük, hem AB sınırları içerisinde kurulmuş olan, hem de bu platformlar aracılığı ile AB’de bulunan tüketicilere ürün ve hizmet sunulmasını sağlayan ancak AB dışında kurulmuş olan hizmet sağlayıcıları için de uygulanacaktır.
Bu açıdan, ürün ve hizmetlerin mutlaka AB vatandaşı veya AB’de ikametgahı bulunan tüketicilere sunulması şart değildir. Tüzük, “located” kelimesi ile AB’de bulunan tüm tüketicilere hizmet sunulmasını yeterli kabul etmiştir. Coğrafi olarak bu denli geniş uygulama alanının tercih edilmiş olmasının gerekçesi ise, söz konusu platformların küresel nitelikleri nedeniyle, sadece AB sınırlarında kurulmuş olanları sınırlayıcı düzenlemelerin hedeflenen amacı gerçekleştirmesinin mümkün olmayacağı olarak belirtilmiştir. Görüşümüze göre, geniş coğrafi kapsamın önemli bir nedeni de dijital ekonominin aynı zamanda katalizörü olan ve AB’de sayısı 7000’i bulan platformların AB dışına kaçmalarını önlemektir. Nitekim, 20. Yüzyıldan itibaren AB sosyal politikalarının sadece AB’de kurulu şirketleri ve AB vatandaşı çalışanları kapsaması sonucu şirketler Çin gibi sosyal korumanın sıfıra yakın olduğu ülkelerde üretimi tercih etmişlerdir.

Tüzükte, teknolojinin sürekli değişen ve dönüşen yapısını dikkate alarak, teknoloji tarafsız/nötr bir yaklaşım benimsendiği, yani sadece belirli teknoloji kullanılarak sağlanan online hizmetleri değil ileride farklı teknolojiler kullanılarak bu online aracılık hizmetlerinin kullanılacağı durumlarda da uygulanacağını açıkça belirtmektedir. İngilizce’de “technological neutrality” olarak geçen bu özelliğin Tüzük’te yer alması oldukça önemlidir. Çünkü yakın zamanda hayatımızın cep telefonları gibi vazgeçilmez parçası olacak olan ve son yıllarda özellikle Facebook’un yoğun şekilde üzerinde çalıştığı sanal ve artırılmış gerçeklik ortamlarında bu hizmetlerin verilmesi halinde de Tüzük yine uygulama alanı bulacaktır. Tüzükte, şu an yaygın kullanılan online aracılık hizmetleri kapsamına uygulama dükkanları, sesli asistan ve sosyal medya aracılığı ile sunulan hizmetlerin de girdiği belirtilmiştir.


Görsel www.freepik.com sitesinden alınmıştır.
 
Tüzük kapsama alanına giren online aracı hizmet sağlayıcıları ile arama motorları için ne gibi yükümlülükler
getiriyor?


a- Şeffaflığın sağlanması için öncelikle bu platformların işletme kullanıcıları ile aralarındaki hüküm ve koşulların
müphem değil açık ve belirli olması, anlaşılabilir bir dil ile düzenlenmiş olması gerekiyor. Bu hüküm ve koşulların platform tarafından keyfi olarak tek taraflı değiştirilememesi için ise, öngörülen değişikliğin 15 gün önceden işletme kullanıcılarına bildirilmesi gerekiyor. Önemli teknik bir ayarlamayı gerektirecek değişiklikler için ise 15 günden daha
fazla bildirim süresi tanınması gerekecek.

b-  Her iki taraf için hukuki belirliliği sağlayabilmek ve işletme kullanıcılarını korumak amacıyla, Tüzük ile uyumlu olmayan veya 15 günlük bildirim süresi gözetilmeksizin yürürlüğe konan her türlü her türlü hüküm ve koşul ise herkes için (erga omnes ve baştan itibaren (ex tunc) geçersiz sayılacak.

Görsel www.shutterstock.com sitesinden alınmıştır.
 

Çözüm, etik ilkelerin bireysel ve kurumsal olarak içselleştirilmesine bağlıdır. 2000’li yılların başında kullanıcılar arası dosya paylaşımı programı olan Napster kullananlar hatırlarlar, bir başka kullanıcı sizden dosya indirirken bilgisayarı kapatmamanızı söyleyen bir hukuk kuralı olmadığı halde kullanıcıların büyük çoğunluğu, bunu bir etik kural olarak benimsemişti.
 
c- Aracı platformlar, işletme kullanıcılarının servislerini sınırlama, durdurma veya kapamaları halinde ise bu kararlarının gerekçelerini ve telafi mekanizmalarını da açıklamak zorunda olacaklar. Ancak bu açıklama yükümlülüğü, arka arkaya platform hüküm ve koşullarını ihlal eden işletme kullanıcıları ile ilgili söz konusu olmayacak. Kolayca düzeltilebilir durumlarda, koşullar sağlandığında hesabın yeniden açılması, telafi koşulları, ücretsiz bir iç şikayet mekanizması ve arabuluculuk mekanizmalarının da platformlarca kurulması gerekecek. Böylece, söz konusu platformların keyfi uygulamalarının önüne geçilmesi amaçlanıyor.

d- Hesap kapama kadar ağır sonuçları olan bir yaptırım yerine daha hafif bir yaptırımın öngörülebileceği durumlarda, platformlar tarafından işletme kullanıcısına sağlanan hizmetin tamamen kapatılması, orantılılık kapatılması, orantılılık ilkesi göz önüne alınarak, en son çare olarak uygulanacak.

e- Bir işletme kullanıcısının hesabının kapatılması halinde, bu işletme kullanıcısının ticari faaliyeti için elzem olan bilgilerin de geri dönüşsüz olarak elinden çıktığı gerçeği karşısında, platformların hesap kapama yaptırımından en az 30 gün önce işletme kullanıcısına bildirimde bulunma yükümlülüğü getiriliyor. Ancak bu bildirim yükümlülüğü; AB veya ulusal kanunlara aykırı içeriğe sahip işletme kullanıcıları için veya siber güvenlik, veri güvenliği gibi 30 gün beklenmesinin ağır hak ve yasa ihlaline neden olacağı durumlarda uygulanmayacağı belirtilmektedir.

f- Şeffaflık ilkesi uyarınca hem platformlar hem de arama motorları arama sonuçlarının sıralanmasına dair (ranking) kuralları önceden açıklayacaklar. Bilindiği üzere ilk on sayfada yer alamamak bir şirket için aslında “yokluk” ile eşdeğer. Bu derece ticari öneme sahip olan bu sıralamaların ilk on sayfasında yer almak için şirketlerin ne yapması gerektiği ve algoritmaların sıralamayı ne şekilde yaptığı da platformlar tarafından açıkça belirtilecek. Tüzükte öngörülebilirlik olarak yer alan bu uygulama, platformların sıralama yaparken keyfi olmamalarını içermektedir. Örneğin bu konuda Amazon’un buy box uygulaması oldukça tartışılmış ve AB tarafından şirket aleyhine yukarıda belirttiğimiz rekabet soruşturmasının açılmasına neden olmuştu. Ancak, sıralamanın kurallarını açıklamak, kötü niyetli girişimleri önlemek ve tüketicileri korumak için açıklanmaması gereken detaylı algoritmik işleyiş ilkelerinin açıklanması anlamına gelmiyor. Platformların sıralamaya yönelik açıklama yükümlülüğünü yerine getirmelerini kolaylaştırmak için AB Komisyonu geçiş sürecinde bir rehber yayınlayacak.

g- Bir dijital platformca tüzük kuralları ihlal edilirse, AB sınırlarındaki ulusal yargı yollarına başvuru mümkün olacak. Ancak Tüzükte belirtildiği üzere uzun ve maliyetli olacak bu tür bir yasal yolun yanı sıra, platformlar tarafından kurulacak şeffaf, ücretsiz, kolay ulaşılabilir ve etkili bir iç-şikayet çözümüne yönelik bir mekanizma kurularak şikayetlerin ele alınması öngörülüyor. Ayrıca, masrafların çoğunun hizmet sağlayıcısı tarafından karşılanacağı bir arabuluculuk mekanizmasının kurulması da Tüzüğün hedefleri arasında. Bu amaçla üye devletlerin dijital platformlar konusunda uzman uzlaştırma merkezleri kurması öneriliyor. Üye devletlerde işletme kullanıcılarını kullanıcılarını temsil eden kanuna uygun olarak kurulmuş olan kar amacı gütmeyen kurumlar veya kamu kurumları da bu Tüzük kurallarının ihlali gerekçesi ile ulusal mahkemelerde dava açmaya yetkili olacaklardır.
Yukarıda ana hatları ile hükümlerini incelediğimiz ve 12 Temmuz 2020 tarihinde uygulanmaya başlanacak olan, üç yıllık bir çalışma ve araştırmanın ardından yayınlanan bu Tüzük şeffaflık aracılığı ile sadece rekabeti değil, dolaylı olarak tüketicileri de korumayı hedefliyor.
 

Görsel www.freepik.com sitesinden alınmıştır.


 
3- Sonuç: Cebimde Kimin Eli, Üzerimde Kimin Gözü Var?
 
Hayatımızdaki her alanda bizimle veya kurumumuz ile ilgili bilgileri bizden iyi bilenler hakkında bilgi sahibi olabilmeliyiz. Bilgi asimetrisini düzeltmedikçe özgür olma şansımız yok. Ekonomik olan dahil her türlü etkinliğimizin nasıl belirlendiğini veya ne şekilde ve hangi veriler kullanılarak ne amaçla izlendiğimizi bilme hakkımız var. Yeni fikirlerin, yeni bilimsel gelişmelerin filizlenmesinin en önemli koşullarından biri özgürlük ortamıdır. Bunun için her konuda ve hızla yasal düzenlemelerin yetiştirilemeyeceği gerçeği karşısında, şeffaflık bir yasal zemin olmanın ötesinde temel bir etik değer olarak da kabul edilmiştir. Ancak bu ilkenin varlığı öteden beri demokratik toplumların
teminatıdır. Svalbard/Norveç’teki tohum bankasının insan erişimine fiziken ve içerik olarak neredeyse kapalı olması, bu bankanın yansıtılan amacını sorgulatarak onu bir kara kutuya çeviriyor (Pentecost, 2013).

Görüldüğü üzere kara kutu sorunu algoritmalar ile ortaya çıkmış yeni bir sorun değildir. Bu sorunu çözecek tek formül ise yasal düzenlemeler ile bulunamayabilir. Çünkü giderek güçlenen dev teknoloji şirketleri, sadece hukukla bağlı olmakla kalmayıp, yasa yapımında da etkili aktörlerdir (Kennedy, 2017). O nedenle insani değerlerimizi korumak ve gerek ticari hayatta gerekse de hayatın diğer tüm alanlarında adil işleyen kurallar için şeffaflığın diğer tüm etik ilkeler gibi sadece yasalarla düzenlenmesi yetersizdir (Cansu, 2019). Çözüm, etik ilkelerin bireysel ve kurumsal olarak içselleştirilmesine bağlıdır. 2000’li yılların başında kullanıcılar arası dosya paylaşımı programı olan Napster kullananlar hatırlarlar, bir başka kullanıcı sizden dosya indirirken bilgisayarı kapatmamanızı söyleyen bir hukuk kuralı olmadığı halde kullanıcıların büyük çoğunluğu, bunu bir etik kural olarak benimsemişti. Belki de henüz anaokulunda sayıları öğretmeye başlarken ve kodlama öğretmeden önce, etik değerler ile çocukları tanıştırmak atacağımız iyimser ama aynı zamanda güçlü etkileri olacak bir adımdır.

Kaynak : 
TEİD Inmagazine 
Elektrik Tesisat Portalı olarak  TEİD Etik ve İtibar Derneği 'ne  yayın izni verdikleri için teşekkür ederiz. 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt