×

Biyolojik Mağazalar Yazı Dizisi-1


Biyolojik Mağazalar


Yazı Dizisi-1


Metin: BetinaTschiedel Martau ve André Comiran Tonon

Toplumumuz son 150 yıl içinde aydınlatma ve aydınlatma tasarımı alanında büyük bir değişimden geçti. Elektrikli aydınlatmanın keşfinden önce ekolojik sistemlerimiz, sadece güneşin doğuşu         ve batışındaki günlük ritminden besleniyordu. Doğal gün ışığındaki bu değişiklikler bir günü oluşturan 24 saat içinde kesintisiz olarak yaşanıyor. Modern dünyada ise yaşam ritmimiz bu tür doğal akışlardan bağımsız hale geldi. Artık sabit renk sıcaklıklarına ve aydınlatma yoğunluklarına sahip elektrikli ışık kaynaklarını gün içinde ve hatta geceleri kullanıyoruz.

Yine de insanlık tarihinde akkor lambanın döneminde, geceleri aydınlatma sistemleri kullanılmıyordu. Joseph Wright of Derby’nin “Arkwright’s Cotton Millsby Night”(Arkwright’ın Pamuk Fabrikasının Gece Görüntüsü) adlı sanat eseri, gecenin karanlığından sabahın ilk ışıklarına geçişi gösteren ilk tablolardan biridir. 1772 yılından itibaren pamuk dokuma fabrikasının kapanışına ve farklı bir şekilde kullanımına kadar İngiltere’nin Cromford kasabasındaki tesis, günde 24 saat kesintisiz olarak vardiyalı çalışıyordu. Fabrika, geceleri mum ile aydınlatılıyordu.  Bir süre için (Thomas Edison ve James Bowman Lindsay keşiflerini yapana kadar) gecelerimiz modern dünyanın şartlarını sağlayabilmek için karanlıksız kaldı. Günümüzde gece ortamında aşırı ışığın sonuçları çevre kirliliği olarak görülüyor. Şehir sakinlerinin büyük bir kısmı gece gökyüzünü turuncu bir renkte algılıyor. Atalarımız güneşin batışı ile yıldızlı bir gökyüzü görürdü. Işık kirliliği ekolojik ve sağlık açısından bakıldığında doğal olmayan bir senaryo. Bugün tıp dünyası geceleri kullanılan ışığın hem bazı hayvanlar hem de insanlar üzerinde bir dizi davranış veya metabolik etkilere neden olduğunu kanıtlıyorlar.

Mimari, tasarım, biyoloji ve tıp alanında araştırmalar arasındaki diyalog özellikle önemlidir. Çünkü artık ışık, görsel bir çekim oluşturan veya bir parlama etkisi yaratan sadece bir elektromanyetik ışıma olarak algılanmıyor. Işık, biyolojik ritimlerimizin senkronizasyonunda da etkili. Bu bağlamda artık, ışık primer biyolojik zaman verici olarak kabul ediliyor.                          Artık 24 saatlik döngüye ayarlanmış aydınlatma konsepti hakkında da bilgiye sahibiz. Retinada başlayan (optik sinirlerden bağımsız olarak) karmaşık nörolojik bir ağ üzerinden trigeminal sinirdeki ışık uyarıları, önemli serebral yapılara, üst kiasmatik çekirdeğe ve beyin epifizine aktarılıyor. Sonuncusu çok önemli olan melatonin hormonu üretimi ve salgılaması için gerekli. Tüm bu ögeler 24 saatlik ritmimizi belirleyen biyolojik saatimiz olarak, yani bir endojen osilatör olarak çalışıyor. Bu biyolojik yapılar, beynimizde ve bilgiyi (hormon ve nöral sinyaller) bedenimizdeki birçok organ  ve sisteme aktarıyor, bunlar ise ona göre davranıyor. İç saat, bir organizmanın doğal dünyada kendisini her gün tekrarlayan fenomenlerine uyum sağlamaya yardımcı oluyor.            Yine de bu doğal uyarlama işlemini kesebilecek birçok durum var. Kesinti çevremiz ile artık senkronize olmamamıza neden oluyor. Bu durum “sirkadiyen ritmin bozulması” olarak adlandırılıyor. Nasıl bir kalp doğru ve sağlıklı çalışmak için belli bir vuruş frekansına ihtiyaç duyuyor ise, beyin yapıları içinde hücresel aktivasyon süreçlerini aktaran, ışığa ihtiyaç duyan görme uyarıcıları da temel olarak biyolojik ritme ihtiyaç duyuyor.

Yanlış kullanılan suni aydınlatma ile, daha doğrusu, günün/gecenin yanlış saatlerinde elektrikli ışık altında kalmamız halinde bu ritmi bozma veya kaybetme tehlikesi altındayız. Doğal ışıkta az zaman geçirmenin, geceleri aşırı ışıkla görsel uyarıcıları aktif tutmanın; uyku bozuklukları, korku, depresiyon ve yüksek bir bağımlılık tehlikesi dahil birçok olumsuz sonuçlar doğurduğu kanıtlanmıştır. Sirkadiyen ritmin kesintisi metabolizma bozuklukları, kalp-dolaşım hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon ve göğüs kanseri ile de ilişkilendiriliyor.

Bugün sirkadiyen ritim üzerinde etkisi olabilecek ışık miktarını tespit edecek yazılım mevcut. Buradaki amaç, profesyonel aydınlatma tasarımcılarına, biyolojik ritim açısından bilinçli tasarım yapabilmeleri için daha fazla bilgi ve ipucu vermek. Bunun dışında, uygulamaya alınan LED teknolojisi de, aydınlatma tasarımcıları için büyük bir görev. Her ne kadar görme organımız beyaz LED ışığına görünürde gayet iyi uyum sağlamış olsa da bu ışık kaynakları 460nm ve 500nm arasındaki mavi dalga uzunluğu alanlarında güçlü tepe noktaları oluşturuyorlar. Bu tür mavi ışığın melatonin salgılamasını baskılayabileceği ve sonuç olarak insanlarda uyku bozukluklarına neden olacağı kanıtlandı. Hayvanların retinasında da foto kimyasal bir hasar ile ilişkilendiriliyor. Bu tür olumsuz etkiler ve hatta yaralanmalar, toplam yansıma gücü değil, hem ışık altında kalınan süre hem de dalga uzunluğu ile ilişkili. Her durumda, yaşadığımız ve çalıştığımız mimari mekânlara bu tür teknolojileri uyguladığımızda çok dikkatli olmalıyız.

Tüm bunların satış mekânlarının aydınlatması ile ne ilişkisi var?

Satış mekânları aydınlatması konusunu düşündüğümüzde ilk olarak akla gelen, sergilenen ürünleri öne çıkarmak ve eşsiz bir alışveriş deneyimi oluşturmak için ışığın nasıl yaratıcı bir şekilde kullanıldığıdır. Genel olarak bir aydınlatma sisteminin uygulanmasının başlıca amacı marka algısını güçlendirmek ve satışları artırmaktır. Ancak bu tür mimari mekânlar, satılacak ürünlerin depolandığı yerlerden fazlasıdır. Bu mekânlar aynı zamanda çalışma yerleridir. 2017 yılında Brezilya’da yaklaşık bir milyon kişi sadece alışveriş merkezlerinde çalışıyor olacak. Bu da, bir satış mekânının aydınlatma tasarımı stratejileri geliştirilirken mutlaka çalışanların sağlığının ve kendilerini rahat hissetmelerinin değerlendirilmesi gerektiğidir.

Bu nedenle, dünya çapında alışveriş merkezleri için mimari fikirlerin mercek altına alınması gerekir. Çoğu merkezin penceresi yoktur. Bu satış stratejisinin bir parçasıdır. Çünkü müşterilerin iç alana odaklı tutulması hedeflenir. Bilinçli olarak zaman duygusu ve dış dünya ile her tür bilgi akışı kesilir. Bir dizi bilimsel araştırma, dış dünyaya bakış ortamı olmayan insanların bir çalışma gününün sonunda çok daha stresli olma riski altında kaldığını gösteriyor.







Sirkadiyen ritim konusunu işlerken bir başka etken faktör olarak vardiyalı çalışmanın incelenmesi gerekir. Çünkü, doğal gündüz-gece ritmi, iç saatimizin senkronizasyonununanahtarıdır. Bir çalışan sabahın erken saatlerinde işe başlamak üzere penceresiz bir satış mekânına geldiğinde ve günün sonunda (saat 18:00’e doğru) binadan ayrılırken bedeni, sirkadiyen ritmi sağlıklı ve verimli tutmak için yeterli miktarda ışık almamış olacaktır. Genelde aydınlatma sistemleri iç saatin sürekli senkronizasyonunu sağlamak için ne yeterli aydınlatma gücü ne de uygun ışık kalitesi sunar. Diğer taraftan, öğleden sonra 16:00’da iş alan ve saat 22:00 veya 23:00’e kadar çalışanlar daha çok doğal ışık altında kalabilirler. Böylelikle karanlık saatlere daha az maruz kalmış olurlar. Peki, satış mekânları içindeki çalışanlar için bu tür aydınlık-karanlık kalıplarının etkileri nelerdir?

Sosyal jetlag olarak da adlandırılan bu durum hakkında giderek daha fazla araştırma yapılıyor. Sosyal jetlag, değişen çalışma saatleri/faaliyetleri ve çalışılmayan saatler sonucu iç saatin biyolojik olarak bozulması olarak açıklanabilir. Bu fenomen iç ve sosyal saatin birbiri ile uyumsuzluğu ile ilgili. Sosyal jetlag çoğunlukla çeşitli nöropsikiyatristik bozukluklar ile ilişkilendirilir. Bunların arasında agresyon-davranış bozuklukları, duygusal rahatsızlıklar, kognitif etkiler (mesleki ve akademik performans açısından) ve uyuşturucu kullanımı yer alır. Ayrıca, kardiyometabolik riskler1 de sosyal jetlag’in potansiyel sonuçları olarak sayılıyor.

İnsanlar için farklı krono tiplere de bakılması gerekir. Kronotipler, iç biyolojik saatleri(gündüz/gece) nedeniyle fiziksel özelliklerini günün farklı zamanlarında farklı şekilde yaşayan insanlardır. Her kişi 24 saatlik gece-gündüz döngüsüne fizyolojik olarak farklı uyum sağlar. Bu durum, insanların sadece uyku ve uyanık kalma fazları ile değil, sağlık faktörleri ve hastalık risklerine de gösterdiği farklı tepkilerle yansıtır. Kronotip insanın fizyolojisine-metabolizmasına; örneğin beyinsel-psikiyatrik semptomlar ve bozukluklar gibi unsurlara etki eder.

Satış mekânlarında çalışan kişiler bir çalışma gününün gerekliliklerini doğru göğüsleyebilmek için çoğunlukla sabahları erken kalkmak zorundadır. Çalışma süreleri esnasında çok az gün ışığına (veya karanlık) maruz kalırlar. Belli kronotip kapasitesine bağlı olarak, doğal olmayan aydınlık-karanlık ritmi içinde, belirli bir zaman dilimine yönelik tayin edilmiş görevleri yerine getirmek üzere yaşadıkları zorluklar, sosyal bozukluklar ve sosyal jetlag oluşmasının başlıca faktörleridir.

Bundan sonraki yazımızda "Araştırma İncelemeleri " ile devam edeceğiz.

Haber Kaynağı: https://pldturkiye.com/biyolojik-magazalar/?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=name_mimari_aydinlatma_tasarimi_ile_ilgili_guencel_haberler_pld_tuerkiye&utm_term=2017-10-02

Kaynakça:

  1. For more information on social jetlag, see: Beauvalet, J.C., Oliveira, M.A.B., Quiles, C.L., Ilgenfritz, C.A., Hidalgo, M.P., Tonon, A.C. (2017). Social jetlag in health and behavioral research: a systematic review. Chronophysiology and Therapy. [Article in press]

  2. Martau, B. T. (2009). The light beyond vision: lighting and its relationship with health and wellbeing of employees at street and shopping mall retail stores in Porto Alegre. Doctoral’s Thesis. University of Campinas, Brazil.

  3. This study had a collaboration with Maria Paz Hidalgo, Paulo Sérgio Scarazzato e Clarice Luz.

  4. Harb, F., Hidalgo, M. P., Martau, B. (2014). Lack of exposure to natural light in the work space is associated with physiological, sleep and depressive symptoms. Chronobiology International. 32(3):1-8 5 – For more information on chronotypes, see: Adan, A., Archer, S.N., Hidalgo, M.P., DiMilia, L., Natale, V., Randler, C. (2012). Circadian typology: a comprehensive review. Chronobiology International, 29(9):1153-75. 6 – For further information, see: “Human Centric Lighting: Going beyond energy efficiency”, a Report from 2013; and “Quantified benefits of Human Centric Lighting; Final

Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt