×

Bisiklet


Bisiklet 

Dr. Vural Yiğit 

İnsan emeği ve gücüyle hareket eden ulaşım aracı nedir? Diye sorarsanız,  “Bisiklet” olduğunu rahatça söyleyebilirim. Çünkü bisiklet yani eski adıyla velespit; İki veya dört tekerlekli, pedallı, kas gücü ile yürüyen bir ulaşım aracıdır. Halk dilinde bisiklet anlamında demirat, teker, yelatı gibi sözcükler de kullanılırmış eskiden. Adı her ne olursa olsun bisiklet; Ulaşımın yanı sıra spor amacıyla da yaygın olarak kullanılır. Dağ bisikleti, şehir bisikleti, tandem (çift kişilik bisiklet), tur bisikleti, yol ve yarış bisikleti gibi türleri vardır. 
Bisikletin icadı konusunda tarihçiler arasında tam bir fikir birliği olmadığı görülüyor ve ileri sürülen tarihler ise tartışmalı. Hatırlıyorum, Leonardo da Vinci'ye ait olduğu ileri sürülen, bisiklet tasarımları vardı,  ancak bunların sahte olduğu anlaşıldı. Peki, ilk bisikleti kim bulmuş derseniz, araştırdım; Binicisi tarafından hareket gücü sağlanan iki tekerlekli ilk taşıt, Alman Baron Karl von Drais tarafından icat edilmiş. 
Drais, 1817 yılında bu aracı 14 km. boyunca kullanıp, 1818 yılında Paris'te sergilemiş. Okuyunca inanamadım, tahtadan yapılmış aracın sabit bir gidonu(Didon) varmış ama hareketi sağlamak için pedalları yokmuş. Binici, iki ayağı ile yerden güç alarak ilerliyormuş. Düşünsenize, ayaklarını ördek gibi hareket ettirerek sürüş yapan bir bisikletçi ne kadar komik görünür. Bu gülünç aracının patenti alınmış amma kısa sürede kopyaları Avusturya, İtalya ve Amerika gibi pek çok ülkede türemiş. İngiltere’de ise “Yaya at arabası” adıyla piyasaya sürülen bu araç, “Hobi atı” adıyla ünlendi. 

Karikatüristler ise "züppe atı" olarak tanımlıyor ve binicilerle alay ediyorlardı. İki tekerlekli bisikletin hareket hâlinde iken dengede kalabileceği ispatlansa da sonraki 40 yıl boyunca çalışmalar üç ve dört tekerlekli bisikletler üzerinde yoğunlaştığı anlaşılıyor. Evet, bisiklet ayni zamanda bir denge aracıdır. Yürürken iki tekerlek üzerinde devrilmeden durmak biraz da maharet ister. Bir de tekerleklerin lastiksiz ve metalden olduğunu ve takur tukur, bozuk yollarda nasıl gittiğini bir düşünün.

İlk bisikletlerin görünüşleri gerçekten çok tuhaf. Hele bir de 1870 lerde kullanılmış bir modeli var ki sormayın. Ön tekerleği oldukça büyük adeta insan boyunda. Arka tekerlek ufacık, bağlandığı kadro demiri üzerinde oturulacak seleyi taşıyor. Pedal ise ön tekerleğin göbeğinde, binici veya sürücü yukarıda oturup pedal çeviriyor. Tekerleğin çapı büyük olduğuna göre devri de buna göre olsa gerek.
 

 
Daha sonraları Trufaut, adlı bir mucit içi boş kauçuk lastiğini bulmuş, bunu İskoçya'da eşit çapta tekerlekleri olan kadrolu, bilyalı bisikletlerin yapımı izlemiş etmiş, ardından da ortadan katlanan portatif bisikletler piyasaya çıkmış. Seri üretimin hızlanmasıyla maliyetler de düşmüş ve bisiklet geniş kitlelere ulaşmış. 

Çocukluk yıllarından bu güne, iki tekerlekli bisikletlerin görünüşünde pek bir değişiklik olmadı. Ancak çok çeşitli tasarımlar ortaya çıktı.  Benim bildiğim, iki tip bisiklet vardı. “Kız bisikleti” ve “Erkek bisikleti”. Kız bisikletlerinin üst bağlantı kolu yoktu. Gövde direksiyondan, yani “Gidon” dan itibaren yarım daire şeklinde gelir, arka tekerlekle birleşirdi.  Bu durum bayanların etek ile rahatça bisiklet sürmelerini sağlıyordu. Kız bisikletine binen erkek çocuklarına ise pekiyi gözle bakılmayıp, “Ha ha ha kız bisikletine binmiş” Diye alay edilirdi. Evet, çocukluğumuzun hayallerinde hep bir bisiklet sahibi olmak vardı. Çoğu zaman okul dönemi biterken, “Derslerine iyi çalış, bu yaz sana bisiklet alacağız.” Vaatleri yerine gelmez, umutlar bir sonraki yıla kalırdı. Çocukluğumdaki rüyalarımda hep bir bisiklete binmiş olarak görürdüm kendimi. Ancak bir gün, bu rüya gerçekleşmiş olsa gerek, kırmızı renkli, iki tekerlekli bir bisiklete binmiştim. Neşe içinde pedal basıyor, hatta ara sıra oturduğum sele üzerinde kalkarak, güç alıyordum. Burası bayır aşağı, kırlık, bahçelik bir yerdi. Bisikletim hız alırken hafif bir rüzgâr saçlarımı okşuyor, temiz havanın serinliği yüzüme vuruyordu. Ayaklarım ve dizlerim hızla çalışırken hiçbir yorgunluk hissetmiyorum.

 Peki, bu nasıl oluyordu? Ben bisiklete binmeyi bile daha yeni öğrenmeye başlamıştım. Babamın, boyumdan daha yüksek olan bisikletinde, bacak arası dediğimiz bir şekilde, seleye oturmadan sürüş yapmağa başlamıştık kardeşimle, evden gizli olarak. Kaç kere düşmüş kalkmış, dizlerimiz yara bere içinde kalmıştı. Evdekilere “Top oynarken oldu.” Dediğimizde azar işitir, dayağı da yerdik. Ancak şimdi ne zaman alındığını hatırlayamadığım bu güzel kırmızı bisikletimde, pedal basıyor, özgürce sürüyordum. Mahalledekiler, yoldan geçenler bana kıskançlıkla bakarak, iç geçiriyorlardı. Pedallara bastıkça bastım, ayaklarım bir piston gibi inip çıkıyor, bisikletin hızı giderek artıyordu. Derken yol birden bire bozuldu, tekerlekler inişli çıkışlı yerlere girip çıkarken sarsılıyor, tir tir titriyordu. Bu sırada birden karşıma iri yarı çocuklar çıktı. İki kolumdan yakalayıp beni indirmek ve çekiştirerek elimden almak istiyorlardı benim güzel bisikletimi. Ben de iki elimle didona sıkı sıkı sarılmış bırakmıyordum. Bu arada hırsızlara da tekmeler salladım. Her iki elimi tutmuşlardı ve ben direniyordum. Bu arbede bir süre devam ederken, birden dehşetle uyandım. Yarı karanlık odada kardeşim iki elimden tutmuş beni sarsıyordu. Yan yana yatıyorduk onunla, “Hey! Uyan artık, yakama sıkı sıkı yapıştın, durmadan tekmeler atıp duruyorsun?” “Ne oluyor sana böyle?” Artık gözlerim açıktı, kardeşim hayret içinde iki bileğimden yakalamış bana bakıyordu. Ter içinde kalmışım. Kendime geldiğimde bunun bir rüya olduğunu anladım. Başlangıçta güzel bir rüya idi, ancak bir karabasan ile sonuçlanmıştı.

Bu arada bisikletler hakkında çok şey öğrendim. Arkadaşlar arasında herkes bu konuda ne kadar bilgili olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu.

Bisiklet tipleri tekerlek çaplarına göre sınıflandırılıyordu ve değişik teker çapındaki tekerlekli bisikletler vardı. Kullanım amacına göre çapı ne olursa olsun, ince tekerlekli ve daha hafif yapılı,  düz yolda ve asfaltta kullanıma yönelik yapılmış bisikletlere “Yol bisikleti” deniyor. “Dağ bisikletleri” nin ise ön ve arka süspansiyonlu, tipleri olabilir. Ayrıca aşağı doğru eğrilen gidonlu, yarış bisikletlerini de görüyorduk yollarda ve velodromlarda. Unutmadan söyleyeyim;  Velodrom, pist bisikleti yarışlarının yapıldığı spor tesisidir. Olimpik yarışlardan biri olan pist bisikletinde değişik mesafe ve tarzlarda yarışlar gerçekleşmektedir. Bunlardan en önemlileri;  Bireysel sprint, takım takip, omnium, keiring, puanlı 20 km ve 1 saat yarışları sayılabilir. Dünyada ahşap ve beton olmak üzere iki çeşit veledrom türü var. Olimpiyat standardında pistin iç çapı 250 metre. Ayrıca pek çok ülkede bisiklet turnuvaları da düzenleniyor ve günlerce sürüyor.
Bisikletlerin çoğu zaman, ön ve arkalarında sepetleri, oturma selesi, dinamosu, ışıklandırma lambaları, kedigözleri, şişirme pompası, çamurluk, zil, korna ve aynaları bulunur. Fren ve vites donanımları ise ayrı bir tartışma konusuydu aramızda. İşte bisiklet, böyle çeşitli donanımın bir araya gelmesinden oluşur. En önemli kısım ana gövdeyi oluşturan “kadro”dur. Buna çatı da denir. Karbon, çelik, alüminyum, titanyum gibi farklı malzemelerden yapılabilir. Sağlamlık ve hafiflik açısından daha çok bisikletlerde alüminyum ve karbon kadrolar tercih ediliyor. Kadronun geometrisi bisikletin ne kadar dengeli sürülebileceği ve yüksek manevra kabiliyetini gösterir. Tekerin iki yanına uzanan “maşa” ise amortisörlü ya da düz olabilir. Havalı ve yaylı olmak üzere iki çeşittir. Amortisörler sürüş konforu sağlamak ve tekerin için tasarlanmıştır. “Frenler”, hız düşürmek için ön ve arka tekere olmak üzere iki tanedir. Sürtünmeyi gerçekleştirme yöntemi bakımından birçok çeşitleri vardır.

Bisikletlerde “Tekerlek”,  iki ilâ dört tane olabilir demiştik. Adı üstünde “bi-siklet”. Dört tekerlekli olanlar çocuk bisikletidir.  “Jant” lara gelince; Taşıtlarda lastiklerin takıldığı tekerleğin çember biçiminde olan bölümüdür ve tekerlekli tüm taşıtlarda jant vardır. 

Bisiklet tekerleğin jantı, göbeğine tellerle bağlıdır. Bu teller ortadaki bir delikten çıkıp, belli açılarda birbirleri ile kesişerek, göbeğe doğru uzanan bir meme-somuna vidalanır. Tellerin yarısı göbeğin bir tarafına, diğer yarısı öbür tarafındadır. Aynı yana uzanan tellerin yarısı saat yönünde diğer yarısı saate ters yönde eğimle uzanır. Tellerin  gerilimleri her yönde, jantı öyle dengeli bir şekilde tutar ki teker hızla döndüğünde yalpalamaz ve ağır yükleri taşır.
Jant ve lastik deyince aklıma hep eskiden kullandığımız bisiklet lastikleri gelir. Bunlar, “iç” ve “dış” lastik şeklinde olurdu. Hava ile şişirilen bölüm iç lastik ve onu koruyan kısım ise dış lastik. İç lastiğin jant ortalarında bir yerde supabı vardı. Bunun tapasını açıp, el pompasını ileri geri çalıştırarak hava bastıktan sonra tükürük ile hava kaçırıp kaçırmadığını kontrol edip kapatılır. Eğer hava çok gelmişse bisiklet arızalı yollarda fena halde zıplar. Bu nedenle, supabın iğnesi üzerine basarak fazla havası dışarı atılır. Eğer lastik patlamışsa vay halinize. Önce suya batırılıp çıkan kabarcıktan patlak yeri bulunur ve o delik kısım kurulanıp zımpara ile temizlenir. Sonra bir lastik parçası (şamrel) ile kaynak yapılır. Bunun için bisikletin takım çantasında, sökmek için levye, akım anahtarı ve kaynak takımı bulunur.

“Vites donanımı” na gelince; Sürücünün kas gücünü bisikletin ileriye doğru hareketinde değişik süratlere dönüştürebilen düzeneklerdir. Vitesler, yol eğimine göre pedal çevirme kolaylığı sağlamak, düzde az pedal hareketi ile bisikleti hızlandırabilmek ve yokuşlara daha kolay tırmanmak içindir. 5 vitesten 33 vitese kadar seçenekleri olabilir. Pedâl devrine göre (optimum 70-90/dk./devir) devir arttıkça vites düşürülür, devir düştükçe vites büyütülür. 


Pedal deyince aklıma,  insan evriminin temel öğelerinden biri olan ve yalnızca, insan ailesi üyelerinde görülen, “Bipedalizm”, sözcüğü geldi. Bipedalizm, iki ayak üzerinde dik duruş ve yürüyüş hareketidir. İki ayak üzerinde yürümek ise insanın soy ağacında çok erken bir dönemde kazanılan oldukça önemli bir aşama ve insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerinden biridir.
 

Avrupa'nın pek çok yerinde ve bazı illerimizde, genç-yaşlı insanlar, bir yerden bir yere gitmek, yük taşımak ve bu sporu yapmak için bisiklet kullanırlar. İki sürücünün aynı anda kullandığı bisikletlere “tandem” denir. Tandem bisikletler iki pedallıdır ve uzun turlardan kısa arazi yarışlarına kadar pek çok farklı alanda kullanılabilirler. Evet, bisikletin insan yaşamındaki önemi büyük, birçok devrim ve teknolojiye de öncelik ediyor. Örneğin; Endüstride ardı ardına bağlanan çift makinaya da tandem denir, iki kişilik bisiklete özlem.
Günümüzde şehirlerde bisiklet kullanımı yoğun araç trafiğine nedeniyle giderek azalmakta. Scooter ya da "kick bike" denilen iki tekerli, oturaksız,  ayakla yeri iterek veya batarya ile işleyen kıytırık araçlar bisikletin yerini almağa başladı.  Ancak şunu bilmeliyiz ki pedal basarak, güç harcayıp ter dökerek yürüyen bisikletlerin yerini hiçbir şey alamaz. Siz siz olun bisikletten asla vaz geçmeyin ve özel kaskınızı da binerken başınızdan eksik etmeyin, ne olur.
 




Biraz da bisiklet yarışlarına değinelim: Çeşitli tipte bisikletlerin kullanıldığı yarışma sporudur. Yol bisikleti yarışı, bireysel zamana karşı, Cyclo-cross, dağ bisikleti yarışı, pist bisikleti yarışı, BMX ve bisiklet pisti yarışlarını da içeren birkaç kategoriden oluşmaktadır. Bisiklet yarışı, Olimpik sporlardandır. UCI bisiklet yarışlarını organize eden ve bisiklet sporunu yöneten kuruluştur. Bisiklet yarışları dünya çapında bir üne sahiptir ve özellikle Avrupa'da çok daha gözde bir spordur. Bisiklet yarışlarıyla bilinen ülkeler arasında özellikle; Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, Belçika, İsviçre, Danimarka ve Hollanda gibi ülkeler ön plandadır. Yurdumuzda da Ulusal ve Uluslararası yarışlar düzenlenmektedir. Katılamıyorsanız bile televizyondan izleyin, çok haz alacaksınız.

20.10.2022, İstanbul
 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt