×

İşleri Kolaylaştırma !?



İşleri Kolaylaştırma !?

Avni Gündüz
 
Yerde bulduğun para alınıp harcanmaz. Bozuk para ise dilencilere verilir. Para üstünü fazla veren esnafa fazla para verdiği söylenir. Yola bakan kısmının dışında başkasının bahçesinden bir şey alınmaz. Göz hakkı da zaten bahçe kenarında ve yola sarkan dallardaki armut, elma, dut vb. içindir.

Anadolu kasabalarında böyle idi. Büyükler böyle söylerlerdi. Ortaokul son sınıf ve Liseyi nispeten büyük bir şehir olan Antalya’da okudum. İlk defa orada duyduğumu anımsıyorum yolsuzluk hadisesini. Belediyede çalışan bir elektrikçi işleri kolaylaştırmak için yükleniciyle ortak iş yapmış ve tutuklanmış. Oysa bir ay öncesinde karısı çok mutlu idi. “ya bu adam benden saklı yıllarca para biriktirmiş, hiç haberim olmadı. Şimdi de takı vs aldı bana” diye konuşuyordu. Olay duyulunca mahalledekiler hayret ve nefretle tepki vermişlerdi. Yüz kızartıcı bir eylemdi o zamanlar için!

İletişim bu günkü kadar yaygın ve kolay olmadığından ancak gazete haberlerine geçebilen “devletin açtığı büyük ihaleleri alanların veya kompradorların” yolsuzluk hikayelerini okur geçerdik. Yaygın değildi bu tür haberler. Menderesin Tarım Bakanı’nın karısını makam aracıyla berbere göndermesi üzerine istifa ettiğini falan söylerlerdi.

İş hayatına devlet kurumu olan PTT’de başlayınca oradaki büyüklerimiz açık ve düzgün yapılan değerlendirmelerin yönetmeliklere uygun olması halinde başımıza bir iş açmayacağını öğretmişlerdi. İlk generatör ihalesinin değerlendirmelerini de benim gibi deneyimsiz birine vermişlerdi ve sonucun benim raporuma göre değerlendirildiğini görünce hem şaşırmış hem de sevinmiştim.

Ertesi yıl askere gittim. Onarım Destek komutanlığında kontrol mühendisi grubuna dahil ettiler. Bina ve Liman inşaatına gidip geliyoruz. Şantiye başlangıç aşamasında olduğundan bana pek iş düşmüyordu. Bir süre sonra İnş. Müh. Üsteğmen kırmızı renkli bir Ford ile gezmeye başladı. Sonra olay patladı. Meğer o da yüklenicinin işin kolaylaştırıyormuş. Hakedişler elden geçirilmeye başlandı. Üsteğmen bir şey yapmamış gibi Kocaeli’ne tayin edildi. Ancak kendisi de o sırada başka yere tayin olan albay “salak bu” dedi. “git arsa al, tarla al. Bunlar konuşmaz ama Ford araba bağırır” dedi. Şaşkınlıktan birbirimize baktık. İlk defa ciddi bir yolsuzluğun içine düşmüştüm. Daha sonraları askeri savcı çağırdı, sorular sordu. Bildiğim konuları aktardım ama sonucu bilmiyorum.  Başka yerlere de ufak tefek (!) eksiklikler için gönderildik. İlk yolsuzluğa tanık olduğum ihaleli işte ise son hakedişi imzalamaktan bizi erken teskere kurtarmıştı.
 

Narlıdere Sokak Aydınlatma
 
Askerlikten sonra kısa bir süre Narlıdere belediyesinde çalıştım. Küçük bir şebeke ve 7-8 elemanı olan bir yer. Direklerden evlere giden branşmanlarda kullanılan mekik sigortalar vardı. Bunlardan hemen her gün şikayetler gelirdi. 

Mekik-Sigorta
 
Benden önceki teknisyen şef “ortaya” 50 TL atanların işini yaptırırmış! Bir gün böyle birisi para getirince durumu öğrendim ve “git belediyeye yatır, makbuzu getir” dedim. Artık mekik sigortası atanlara belediyeye gidip “viziple parası” yatırtmaya başlamıştık ancak vatandaşlar da bu defa makbuzu gösterip bir an önce işinin görülmesi için baskı yapmaya hatta belediye başkanını arayıp bizi şikâyet etmeye kadar işi götürüyorlardı. Daha önce hem işlerini “kolaylaştırmak” üzere ortaya 50 TL atıp kibarca ricada bulunan halkımız bu defa makbuzu getirince farklı davranmaya başlamıştı. Bu davranış biçimi benim için önemli bir deneyim oldu. “İş kolaylaştırma parası” veren daha kibar oluyor!
 

İzmir-ESHOT
 
ESHOT (daha sonra TEK ve TEDAŞ) Elektrik şebekesinde rahat çalıştık. Teknik ve uygulama işlerinde yoğun olduğumuzdan vatandaşla doğrudan bağımız pek olmazdı. Tesis ve işletme işlerindeki yoğunluk bizleri yeterince meşgul ettiği gibi şimdiki duruma göre personele karşı “muazzam” bir güven vardı. Ekiplerin araçlarındaki malzeme, bugün piyasada taşeronluk yapanlardan fazlaydı. Ustalar şebekeden sökülen malzemeleri tekrar tarar ve kullanılabilecek olanları ayıklarlardı. Yapılan her iş için taa Belçikalılardan kalma usullerle bülten kesilir, cıvatasına kadar bültene yazılırdı. Maliyet muhasebesi denilen şeyin buna dayandığını yıllar sonra öğrenmiştim. Onca sene özellikle sahada çalışanlardan (bazı ufak tefek kişisel zaafları olanlar hariç) hiç suiistimal yapan olmadı. Bugün bile hepimiz birbirimizi görünce sevinir, kucaklaşırız.

Özelleştirmeler başlamamış, İzmir’de şebeke işi yapan özel şirketler henüz yok. Vatandaşın işi bizim ekiplerle yapılır, parası vezneye yatardı. Her mahalleye, her sokağa girip çıkıyorduk. Bu arada hızla gelişen şehirde trafo yeri bulmak ve tesis etmek bugün olduğu gibi o gün de sorun idi. Biraz şebeke deneyimi kazanınca beni de komisyona aldılar. Gelen enerji taleplerinin karşılanıp karşılanamayacağına bakıyor, trafo yerine gerek varsa veya yok ise ona karar veriyorduk. Eldeki verilere ve şehir planına göre en hakkaniyetli kararları vermeye çalışıyorduk ama bina altlarından yer vermemenin müteahhitlerce o kadar önemli olduğunu ben bilmiyordum. Yani daha paraya ve ranta yabancıydım. Yan yana iki binadan birisinin sırf kendilerinden trafo yeri istenmesin diye inşaatı beklettiklerini filan duymuştuk.
 

Bir gün şebekeye eskiden çalışıp ayrılmış birisi geldi. Herkesle sarıldı, öpüştü. Yanında birisi vardı. Yanındaki, yeni gelişen Bostanlı tarafında yapılan bir kooperatifin yönetiminde imiş. İnşaat bitmiş. Enerji talepleri var. Trafo yeri komisyonunda görüşülecek. Pek olmaz ama içime bir kurt düştü. Vatandaşı kenara çektim ve komisyon kararını almaya yalnız gel dedim. Komisyonda da 200 mt ileride başka bir yer olduğu görüldüğünden gerek yoktur kararı çıktı. Bir hafta sonra yalnız başına geldiğinde vatandaşa kararı bildirdik ve bu iş için birilerine para verip vermediğini, vermedi ise sakın vermemesini söyledik. Yaşımız henüz çok genç ama ilk defa birisi ellerime sarılıp “Allah razı olsun. Bizi büyük bir sıkıntıdan kurtardın” dedi. İnsanlara güvenirim ama bu gibi işlerde bazı sahtekârların işinizi yaptıracağız diye vatandaşı dolandırdıklarını anlamıştım. Hala böyle aracı/dolandırıcı tiplerin olduğu kanaatindeyim.

Devir Özal devri. Af çıkarılmasına alışkın halkımıza seçimlerde imar affı çıkarılmış; çevredeki imar dışı alanlardaki evler için direk dikip tel çekiyoruz. Telefon direğini röper gösterip numarataj alanlara bile elektrik veriliyor. Tabii yoğunluk çok fazla. Bazı semtlerde vatandaşlar bir an evvel işimiz olsun diye direk çukurlarını kazıp bize haber veriyor ve biz direkleri dikiyorduk. Bir gün eski İzmir tarafına, ekibin yanına gittik. Ekip şefi Mehmet Kırtık usta vatandaşın birisine bizi gösterip “işte şef orda” dedi. Yanımıza gelen vatandaş, “paranın kalan kısmını” vereceğini, ilk kısmını alan şahsın “direkler dikilince diğer kısmını almaya gelirim” dediğini ancak gelmediğini söyledi. Gülmeye başladık ama adam ciddi ve ortada da bir gerçek var. Kimdi, neydi diye sorgulayınca o sıralarda polis tarafından yakalanan birisinin buralara gelip vatandaştan “işlerini kolaylaştırmak!” için para aldığını öğrendik. Vatandaşımızın, hem yasa dışı bir işe ortak olmasını hem de “borcuna sadık ve dürüst!) davranmasındaki çelişkiyi bugün bile çözemedim.
 

Cennetçeşme-İzmir
 
Cennetçeşme İzmir’in engebeli yerlerinden birisi. Direk dikmek zorlu bir iş. Gecekondular var. Eldeki listeye bakıp Ayhan şefle çalışma yapılacak sokaklara baktık. Oradaki vatandaşlarla görüştüklerini, direk çukurlarının hazır olduklarını söyledi. Ben de 2. Onur Han’a uğrayıp Müdürümüz Niyazi Şahin beyle görüşmeye gittim. Odasına girdim, sırtı kapıya dönük birisi karşısında oturuyordu. Bizi şikâyet ediyor, direklerinin dikilmediğini, kendisinden ne istendiğini(!) bilmediğini bozuk bir dille anlatmaya çalışıyordu. Niyazi bey “işte sorumlusu geldi, bir de ona anlat” deyince şahsı gördüm. Adresini alınca o gün çalışma yapılacak sokaklardan olduğunu anladım. Telsizden ekip şefini arayarak sokak numarasını verip “ilgili şahsı tanıyıp tanımadıklarını ve bugün direk dikileceğini söyleyip söylemediklerini” sordum. Dün görüştüklerini, kendisinin de haberi olduğunu telsizden bildirdiler. Ben birden şahsa dönerek “neden istenilen rüşveti vermediğini, İşinin yapılmayışının nedeninin istenilen parayı vermediğinden mi?” olduğunu sordum. Şaşırdı, kem küm etti. “ben öyle bir şey demek istemedim” gibilerinden bir şeyler söyleyip çıktı gitti. Bu türden iftiraları daha sonraları epeyce çeşitli yerlerde gördüm, duydum. Özellikle işinin çabuk yapılmasını isteyenlerle siyasetçi(!) olanlardan.

Elektrik şebekesi Darağacı binası eski hali 


Elektrik şebekesi Darağacı binası günümüzde

 
Bir gün elektrik şebekesinin Darağacındaki binasında en dipteki geniş odada otururken iri yapılı yaşlı bir adam geldi. Gümüldür ’de bir direk yerinin değiştirilmesi talebi varmış. Evrağın bizde olduğu söylenmiş. O da araya araya bizi bulmuş. Oturdu, o sırada çaycı Dilaver çay getirmişti, ona da ikram ettik. Evrağı bulundu. İşi Ekizoğlu’nun ekibi yapacak ama YG direği olduğundan kesinti gerektiği için bir hafta sonrası ancak olabilecek. Amca çayı içti, işinin ne zaman yapılacağını öğrendi ama hala gitmiyor. Yan taraftaki odama geçtim, arkamdan o da geldi. Oturdu ve “bu iş sizden başka bir yere gidecek mi?” diye sordu. “Amca, dedik ya, ekip bizim ekip. Başka bir yere gitmeyecek”. 

Amca, “O zaman, bu parayı ben size vereceğim” dedi.

Haydaa! Bu da nerden çıktı? Ne parası amca, neden bahsediyorsun? diye sordum. 

Net yanıt vermeyince, “bak amca ya işin aslını söylersin ya da senin direk dikilmez” dedim. Kararlı olduğumu görünce anlattı. Gümüldür’ deki elektrikçinin birisi, bu iş parayla olur demiş. Amca biraz tereddütlü davranınca alıp İzmir’e 2.Onur hana getirmişler. “Sen aşağıda bekle, biz görüşmeleri yapacağız” deyip yukarı çıkmışlar. Gelince de 67.500 TL gibi (o zamanlar) bir para lazım demişler. Amca da şüphelenmiş; küsuratlı “iş kolaylaştırma parası” olmaz deyip parayı vermemiş. Sonra yukarı katlara çıkıp İbrahim Bakal’dan veya Hüseyin’den evrağı buldurmuş. Onlar da bizim yere göndermişler. Amca, “parayı vereceğim ama para işi yapana gitsin” anlayışında. Ekibin çayını ihmal etme, paranı cebine koy başka kimseye de bir kuruş verme diye uğurladık.

Halkımız zeki (uyanık!) Çalışırken sana bir şey söylemez. Emekli olup ayrıldıktan sonra anlatırlar çoğu şeyi. Bana söylenenlerin çoğu genellikle fiilen sahada iş yapanlar için değil ama daha çok ofis çalışanlarına ait oldu. Örneğin gördüğüm en düzgün ve dürüst insanlardan birisi Temel şeftir. Onun yanında çalışan (1 Mayıs’larda da yürüyüşlere katılan birisi) onun adına trafo yeri seçiminde para alıyormuş. Enerji müsaadesi verilen birimdeki masum yüzlü gariban meğerse SMM’lerden “işi kolaylaştırma parası” alıyormuş! Güler misin? Ağlar mısın? Şebeke müdürünün yanına gelip şen şakrak konuşmalar yapan başka birisi de Karşıyaka’daki bir kooperatiften sokak aydınlatmaları için onun adına 20.000 TL istemiş. Tesadüfen öğrenip engel olduk. 
 
Daha sonra Ankara’da iş takipleri vb için para alındığını, TEDAŞ Genel Müdürlüğü asansörlerine, bazı yöneticilerin nerelerde maaşlarıyla aldıkları yazlık villaları olduğu benzeri yazıların asıldığını ama tüm bu kirlenmelerin “Benim memurum işini bilir” sözüyle birlikte alenileşip çığ gibi büyüdüğünü gördük. Yavaş yavaş kaynayan kazanda haşlanan kurbağa misali farkına varmadan biz de yavaş yavaş yolsuzlukları duymaya alıştık. Artık garibimize gitmediği gibi bazılarının yaptıklarını da toplumda alenen hoş görenlerimiz çoğunlukta... 

Osmanlı’nın çöküşüyle ilgili bir hikâye anlatılır:

Osmanlı beyliği gibi Çandaroğulları da güçlü bir beylik imiş. Osmanoğulları bunları yenmiş ama hala güçlü olduklarından sadrazamlık bunlarda kalmış. Fatih İstanbul’u fethettiği sırada Çandaroğlu Halil Paşa’yı idam ettirmiş ancak bunlardan bir kişi divanda yer almaya devam etmiş. Çandaroğullarında bu unutulmamış ama artık güçleri yok. Yıllar yılar geçmiş ve bir gün Osmanlı hazinesi paraya ihtiyaç duymuş. Rivayete göre Çandaroğlu hazineye para vermiş ancak küçük bir ricası da olmuş; Gebze Kadısının yerine bir isim önermiş. Önerisi de kabul edilmiş.

O gün Paşa eve pür neş’e gelmiş. Sebebini sormuşlar.” Osmanlı’ya para ile iş yaptırdım, artık iflah olmaz” demiş.

Günahı vebali anlatanların boynuna ama bazı vezir ve sadrazamların padişahtan daha zengin oldukları falan da tarihten bilinince insana inandırıcı geliyor. 

Anlayana kıssadan hisse.
 

 

 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt