×

Bir Yapısal Reform Hikayesi ! " Metal Mahfazalı Hücreler "



Bir Yapısal Reform Hikayesi !
"Metal Mahfazalı Hücreler" 


Avni  Aydoğan 

Ne zaman ülke olarak ekonomide darboğaza girsek, çözüm için önerilenlerin başında, “yapısal reform” sözünü işitiriz. 2010 yıllarında fert başına düşen milli gelir 12000 USD takılıp kaldığında da “orta gelir tuzağına düştük”, kurtulmanın yolu yapısal reformlardır…” sözünü de çok duyduk. 

2000 yılında Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinde bazı değişikliler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler, basit bir Yönetmelik değişikliği olarak görülmemelidir. Söz konusu değişiklikler elektromekanik sektöründe tam anlamıyla yapısal bir reforma neden olmuştur. 

Bu sürecin yönetiminde, uygulanmasında destek veren tüm kamu yönetimi, imalatçı firmalar, uygulamaya destek veren elektrik dağıtım birimleri, yöneticiler, bu sürecin görünmez kahramanlarıdır. Her birine tek tek teşekkür edilmelidir.

Tarihe bir not düşmek, gelecek nesillere bir mesaj vermek anlamında bu süreci ve yaşanılanları kısa da olsa anlatmakta fayda olacaktır. Bu yazı bunun için kaleme alınmıştır. 

2000 yılına kadar Türkiye’de tesis edilen OG dağıtım tesislerinin hemen hemen tamamında fiderler, YERİNDE YAPILAN “TİP BİNA”lar içine tesis edilen AÇIK tip hücrelerden oluşmaktaydı. Bu tip tesisler; yatırımların bitiş süresini uzatmakta, tesisin kalitesi montaj eden ustanın maharetine bağlı bırakmaktaydı. Kural koyucunun bu tercihi, doğal olarak elektromekanik sektörünü de çağın gerisinde bırakıyordu. Çünkü artık gelişmiş ülkelerde bu tesisler, ilgili IEC standardına uygun tip deneyleri yapılmış metal mahfazalı hücreler ile tesis ediliyor, ilgili sanayi de bu alanda hızla gelişiyordu. Oysa Metal mahfazalı Hücrelerle ilgili TS standardı TS 5248 adı ile EYÜL-1995 de yayınlanmış ve aynı yıl içinde de Hava ve SF6 Gazı yalıtımlı Metal Mahfazalı Hücreler teknik şartnameleri de kurum bünyesinde (o zaman TEK) yayınlanmıştı. Ama bunlar söz konusu teçhizatların yaygın kullanımlarının başlaması için yetmemişti. Bunun için yapılması gereken; birincil mevzuatlarda değişikliğe gitmek ve uygulamayı yasal zorunlu bir zemine kavuşturmaktı. 

Sektörün paydaşlarının tamamının bu konuda kayıtsız kaldığını söylemek doğru olmaz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ilgili teknik bürokratları konuya el atmış, birincil mevzuat olan ELEKTRİK KUVVETLİ AKIM YÖNETMELİĞİ’nin değiştirilmesi için harekete geçmişti. Kamu ve özel sektörden oluşan komisyon, aylarca çalışarak Yönetmelikte birçok değişikliğe gitmiş ve 30.11.2000 tarihinde Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi sağlanmıştı.    

Yönetmelikte birçok değişiklik yapılmıştır. Konumuz ile ilgili maddeye (Madde 35.i) göre; hazırlanma dönemi dikkate alınarak, 30.11.2002 tarihinden itibaren ülkemizde yapılacak 36 kV’a kadar (36 kV dahil) tüm yüksek gerilim tesislerinde, ilgili standarda uygun ve bu standartta öngörülen tüm tip deneyleri yapılmış METAL MAHFAZALI HÜCRELERİN KULLANILMASI, zorunlu hale getirilmekteydi.

Ne yazık ki her zaman olduğu gibi statükoyu savunanlar yine iş başındaydı. Dönemin Proje Tesis Dairesi Başkanlığı, uygulamanın zorunlu olmaktan çıkartılması, METAL MAHFAZALI HÜCRELERİN tanımlanacak özel projelerde kullanımı ile sınırlı kalınması konusunda, ilgili Bakanlığa başvuruları olduğunu söyleyerek, sanki işi ağırdan alıyor, gibiydi. 

Diğer paydaşların da düşünceleri bu yönde sayılırdı. Meslek örgütümüz  EMO’ da, benzer düşüncelerde olan kişiler periyodik yayınlarında bu uygulama ile ülke kaynaklarının bir iki yabancı menşeili firmaya (Schneider, Alsthom) peşkeş çekileceğini kamuoyuna anlatmaya çalışıyordu. Eski köye yeni adet mi getirilecekti. Bunlara göre, bu tesislerin halen yapılan sisteme göre (AÇIK TİP) yapılmasında hiçbir sorun yoktu.

Ayrıca, yine tarihe bir not düşmek için, o dönemde tesis edilen orta gerilim elektrik dağıtım ve iletim tesislerinde, tüm giriş/çıkış fiderleri ile trafo koruma fiderlerinde anahtarlama elemanı olarak sadece KESİCİ kullanıldığını da belirtmek gerekir. Bu tercihten dolayı Doğal olarak kesici kullanım sayısı çok yüksekti ve bu durum tesislerin maliyetini de çok artırıyordu. İzmir’de kurulu SCHNEIDER firmasının Fransa’daki merkezi, o yıllarda Türkiye’de kullanılan KESİCİ sayısına bakarak “Türkiye’de ciddi bir kalkınma söz konusu olsa gerek” diye bir yanılgıya kapıldıkları söylenir. Oysa 01.Ağustos.1996 tarih 22714 sayılı Resmi Gazetede Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinde değişikliğe gidilmiş, 1600 kVA’ya kadar OG/AG Dağıtım Trafolarının korumasında ve koruma gerektirmeyen fider çıkışlarında Yük Ayırıcı kullanılmasına olanak sağlanmıştı. Bu karar da bu alanda bir devrimdi. Ancak AÇIK TİP tesislere uygun YÜK AYIRICI imalatının henüz olmaması, bu konuda gerekli tanıtım ve eğitim faaliyetlerinin yetersiz kalması ve yine statükocuların “kesici varken neden yük ayırıcı kullanılsın ki” söylemleri ile 2002 yılına kadar söz konusu teçhizatların dağıtım sisteminde kullanılması pek mümkün olmamıştır. 

Yıl 2001, Kasım/Aralık aylarına gelinmişti. Yönetmeliğe göre metal mahfazalı hücrelerin zorunlu olarak kullanılacağı tarih de artık yaklaşmaktaydı. Ama ne TEDAŞ’ın ne de imalatçı firmaların bu konuya ciddi olarak hazır olduklarını söylemek, mümkün değildi. Çünkü tüm paydaşlar gibi onlar da söz konusu uygulamanın hayata geçirileceğine pek inanmıyorlardı. İzmir EDMM müdürü Sn. Bülent Ülkü, TEDAŞ’a genel müdür olarak atanmış, bazı toplantıları, o güne kadar yapılanların aksine, akşam mesai saati bittikten sonra ve tüm daire başkanlıklarının (sadece Başkanlar değil Başkanlıklardaki ilgili müdürlük personelinin de katılımı sağlanarak) geniş katılımı ile yapmaya başlamıştı. Bu toplantılar gece yarılarına kadar sürer ve her katılana mutlaka bir söz hakkı verilirdi. 

Konuyu yakından takip eden ve her fırsatta dile getiren TEDAŞ içindeki tek Başkanlık, benim de içinde görev yaptığım Malzeme Yönetimi ve Satınalma Dairesi Başkanlığıydı. Her platformda, birkaç ay içinde uygulaması zorunlu olacak bu Yönetmelik değişikliğini, gündeme getirerek tüm paydaşlar arasında farkındalık yaratmaya, kamuoyu oluşturmaya devam ediyorduk. Genel Müdürlük toplantıları, konunun TEDAŞ bünyesine ciddi olarak tartışılmasını sağlamak için bir fırsattı ve nitekim de öyle oldu. İlk Genel Müdürlük toplantısında konu gündeme getirildiğinde, Genel Müdür Sn. Bülent ÜLKÜ’nün dikkatini çekmiş ve Başkanlığımıza bir görev vererek en kısa zamanda bu konuda neler yapılabileceği hususunda bir çalışma yapılmasını talep etmişti. 

Bunun üzerine derhal çalışmalara başlanmıştır. Çünkü demir tavında dövülür misali, hazır Genel Müdürlük makamı konuya ilgi duymuşken bu ilgiyi yarıda bırakmak, tarihsel bir hata olabilirdi. 

Önce Yönetmelik çalışmasına katılan Enerji Bakanlığı ve bazı firma temsilcileri ile temasa geçildi ve görüşlerine başvuruldu. Bu temaslar sonucunda Yönetmeliğin ilgili maddesinin iptali ya da uygulamanın geciktirilmesi gibi bir konunun gündemde olmadığı anlaşıldı. Yani artık geri dönüş yoktu.  Bundan sonra yapılması gereken, bu yeni malzemenin bir an önce tüm teşkilata tanıtılması, gerekli bilgilendirmelerin yapılması, imalatçı firmalara bu konuda geri dönüş olmayacağının kesin bir dille anlatılması gerekiyordu. 

Bunlar bir rapor halinde Genel Müdürlük makamına sunulduğunda, Sn. Genel Müdür Bülent ÜLKÜ tam destek vererek çalışmalara derhal başlanmasını, gelişmelerden de sık sık kendilerini haberdar edilmesini istemişti. Bu konuda organizatör başkanlık Malzeme Yönetimi ve Satınalma Dairesi Başkanlığı olacaktı.

Kapsamlı bir eğitim programı hazırlanmış, bu program kurumun gerek merkez gerekse taşra teşkilatında her teknik elemana ulaşabilecek şekilde uygulanmıştır. Eğitim faaliyetleri sırasında, ülkemizde imalat yapan firmaların yaptıkları katkılar, göz ardı edilemez. 

Bu dönemde çözülmesi gereken bir konu da tip deneyleri olmuştur. Çünkü Yönetmelik, kullanılacak hücrelerin ve içinde kullanılacak teçhizatların, ilgili standartlarına göre tip deneyinden geçirilmiş olmasını, zorunlu hale getirmekteydi. O tarihlerde ülkemizde söz konusu tip deneylerini yapabilecek akredite bir laboratuvar yoktu.

Zamanın TEDAŞ teknik şartnamelerinde, tip deneyleri ilgili konu açıklanırken laboratuvarlar, sanki başka bir seçenek yokmuş gibi, “CESİ, KEMA, IPH gibi laboratuvarlar” olarak belirtilmekteydi. Teknik şartnamelerde adı geçen laboratuvarlar ise hem çok pahalı hem de ulaşım olarak uzak sayılırdı. Mutlaka başka bir seçenek daha olmalıydı. Aksi halde bu ürünlerin yerli ve milli olarak ülkemizde geliştirilmesi, imalatı mümkün olamazdı. Dönemin TSE ve Hazine Müsteşarlığı ile yapılan çeşitli görüş alış verişleri sonucunda, “17025’ e göre akredite” tanımının, bu sorunu çözebileceği anlaşıldı. Bunun üzerine konu hakkında bir Genel Müdürlük onayı alınarak, teknik şartnamelerde tip deneyleri yapılacak laboratuvar tanımında; “CESİ, KEMA, IPH gibi laboratuvarlar” yerine “17025’e göre akredite olmuş laboratuvarlar” ifadesi konularak, yasal bir zemin hazırlanmış oldu. Yani kısaca 17025’e göre akredite olmuş tüm laboratuvarlarda tip deneylerini yapmak artık mümkün hale gelmişti. Bu karar, en az Yönetmelik değişikliği kadar önemli bir karar olmuştur. 

Birgün Başkanlıktaki çalışma odamda çalışırken, o tarihlerde MEPSA (daha sonra şirketin adı ELKO olarak değişmiştir.) şirketinde görev yapmakta olan Sn. Salih ÇIRIKA (kendisini rahmet ve saygı ile anmak isterim), elinde bir belge ile odama girmiş ve Romanya’da bir laboratuvar bulduklarını, laboratuvarın akreditazasyon ile ilgili belgelerinin tam olduğunu, TEDAŞ’ın bu laboratuvarı kabul edip etmeyeceğini öğrenmek istediklerini, belirtmişti. Bunun üzerine bu istek yazılı olarak alınmış, belgeler incelenmiş ve bu laboratuvarın güncel mevzuata uygun olduğu yanıtı firmaya verilerek, belki de o tarihlerde kimsenin tahmin edemeyeceği tarihsel bir karara imza atılmıştı. 

Romanya’nın CRAIOVA kentindeki ICMET Laboratuvarı, SSCB döneminde yapılmış, Doğu Almanya’daki IPH laboratuvarının bire bir aynısı, bir YG GÜÇ LABORATUVARI idi. Kapasitesi oldukça yüksekti. O dönemde ELECTRO PUTERE firması bünyesinde kurulmuştu. Gerek ucuzluğu gerekse yakınlığı açısından bu laboratuvarı keşfetmek gerçekten çok önemliydi. Nitekim, ICMET laboratuvarı sanki ülkemizin bir araştırma, geliştirme laboratuvarı gibi olmuş, ülkemizden burada tip deneyi yapmayan firma hemen hemen hiç kalmamıştır. Eğer bugün elektromekanik sektöründe ülkemizde bir başarıdan söz ediliyor ise bu laboratuvarın katkısı kesinlikle göz ardı edilmemelidir. 

Sonuç olarak, Kuvvetli Akım Yönetmeliğinde yapılan değişiklik, zamanın TEDAŞ Yönetiminin de sahip çıkması ile başarıya ulaştığını söylemek gerekir. Zaman içinde yaşanan tüm gelişmeler göz önünde olduğundan bugün gelinen nokta, gerçekten çok önemlidir. O nedenle bu değişiklik hiçbir zaman basit bir Yönetmelik değişikliği olarak düşünülmemelidir. Bu değişiklik ülkemizde bu alanda yapılmış belki de en önemli bir YAPISAL REFORM olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. 

Yönetmelik değişikliği ve bu değişikliklerin uygulanması ile elde edilen ülke kazanımları çoktur. Başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz.  

1.    Ülkemizde uluslararası standartlara uygun elektromekanik teçhizat üretimi ve kullanımının önü açılmıştır.

2.    “Standarta uygun üretim” ve “Tip deney” kavramları gelişmiş, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yapılan birçok deney ile bu alanda çok büyük tecrübeler kazanılmıştır.

3.    Elektromekanik sanayi üretiminde imalat mantığı değişmiş, üç boyutlu tasarım yazılımları kullanılmaya başlanmıştır.

4.    Dağıtım şebekesinde kesici yerine yük ayırıcı kullanılmaya başlanması ile yatırımlar daha ucuzlamıştır.  

5.    Hücre kullanımları, prefabrik (fabrikada üretilmiş, test edilmiş, kullanıma hazır) kompakt köşklerin önünü açmıştır. Yerinde yapılan bina tiplerine göre daha ucuz olan bu teçhizatlar ile yatırımların süresi kısalmış, maliyetler azalmıştır. 

6.    Ülkede; hücre, kesici, yük ayırıcı üreten birçok yerli ve milli firma oluşmuş, bu firmalar sadece yurt içine değil yurt dışına da ürün satan, teknoloji ihraç eden firmalar haline gelmiştir.

7.    Yeterli talebin oluşması ile yurt içinde GÜÇ DENEYLERİ haricinde tüm tip deneylerinin yapılabildiği akredite laboratuvarlar oluşmuştur. Bu laboratuvarlara yurt dışından da talepler gelmektedir.  Bu alanda hizmet ihracı gerçekleşmektedir.  

8.    Metal mahfazalı hücreler (hava yalıtımlı ve SF6 Gazı yalıtımlı), OG Anahtarlama Elemanları (kesici, yük ayırıcı, toprak bıçağı, gibi), Kompakt Trafo Merkezlerinin araştırması, geliştirmesi, imalatı ve deneyleri (tip deneyleri + rutin deneyler) alanında birçok teknisyen, tekniker, mühendis, yönetici yetişmiştir. Ciddi bir teknik birikim oluşmuştur.

9.    Sistemde kullanılan metal mahfazalı hücreler ile birlikte iş kazalarında büyük düşüşler yaşanmıştır.  

10.    Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana söz konusu değişikliklerden kaynaklı olarak ülke kazanımları milyar dolarları geçmiştir. Ülke mühendisliğine ve bu alandaki deneyimlere olan katkı, bunun dışındadır. 

Ama artık yeni bir şeyler söylemek ve yapmak gerekir. Bu konuda ip ucları Paris İklim Antlaşması maddeleri arasındadır. Bu antlaşma sektörün geleceği açısından çok iyi incelenmelidir. Antlaşmada istenilen değişimlere ayak uydurulamaz ise sektör ihracat yapamaz hale gelebileceği gibi bir çok ürünün de yurt dışından satın alınması gündeme gelebilecektir. Bu nedenle kural koyucu konumunda olan kamu, bu hususları tespit etmeli ve piyasaya gerekli mesajları bir an önce vermelidir. 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt