×

Bir Mühendisin (Nurhan Motugan) Yaşam Öyküsü Bölüm-2

Bir Mühendisin (Nurhan Motugan) Yaşam Öyküsü
Bölüm-2 
(Akil Adam ve Ben) 

Nurhan Motugan 

 
Bu iş bitiminde Bingöl-Karlıova yolunu aldık, Kürt varlığının yoğunluğu biraz daha ağırlıklıydı. Pek sorun olmadan bu yol da bitirildi. Karayolları Bölge Elazığ’da olduğu için bir ayağımız Elazığ’da idi. Keban Barajı dolayısı ile teşebbüslerimiz oldu ise de ortaya çıkan projelerden alamadık. Elazığ’ın  o büyük güzel ovası (Altınova) da (Şeker Fabrikası da) su altında kalacağı için Demiryollarının yer değiştirilmesi işine epey asıldık ama ARAS şirketini yenemedik. Şantiye Şefi Ertuğrul Kurdoğlu idi  bilahare çalışma hayatımın 38 senesini geçireceğim SERİ İnşaat ‘ ın  sahibi ve ATA İnşaatın kurucu ortağı rahmetli Ertuğrul Kurdoğlu ile tanışmamız da böyle oldu. Bu arada bir kaç ihalede rakip olduk. Bandırma Gübrenin ihalesini biz aldık kısa zamanlı özel bir işti. Merter’de saha düzenlemesi İstanbul içinde küçük bir işti. Bilahare makinalarımızın bir kısmını Ertuğrul beyin Seri İnşaatına sattık. Bende 20 seneden sonra ilk başladığım Topçuoğlu firmasını bırakarak 38 sene çalışacağım yeni işime başlamak üzere Ankara’ya taşınarak SERİ İnşaatta ,çok daha iyi pozisyon ve şartlarda SERİ’de iş başı yapmış oldum. Ertuğrul bey çok hızla girmişti piyasaya, çok kırıyor ve alıyordu herkesi korkutmuştu.

Çayırhan Termik Santralı saha düzenlemesi ve Kırıkkale  Rafinerisinde ard arda alınan üç proje bizi kalkındırmıştı. SERİ’de o yıllarda Doğu Anadolu’da pek iş yapmadık, Çankırı Çerkeş, Kızılcahamam Karga Sekmez, Ereğli Zonguldak, Balıkesir Akhisar ve FOÇA/Eski Foça çalıştığımız yeni  yol inşaatlarımız oldu. Yatağan ve Somada Kömür dekapajları belli başlı projelerimizdi. Ben Merkez Koordinatörü olarak her ne kadar Ankara’da otursam da sık sık şantiyeleri ziyaret ediyordum. Ankara’da komşu firma sahiplerinden Necdet Senker, Gökçe Aykut ve Palet İnşaat Sahipleri  ile yakın dostluk vardı bilahare bu ATATÜRK Barajının  yapım Şirketi ATA İnşaatta ortaklık olarak ortaya çıkacaktı. İhale takibi için Seride ve bilahare ATA da çalışırken  Afşin Elbistan Kömürleri ve IĞDIR Ovası sulaması ve diğer projeler dolayısı ile yurdun her tarafına dolaşıyor ve ciddi büro ve  arazi çalışmalarım oluyordu. 
 
 
Neticede, sene  1983 ,üç ortak ,ATA adı altında birleşerek  ATATÜRK  Barajını Yapmak üzere uzun bir yolculuğa çıktık. Mamafih çok uzun olmadı 84 te ciddi başladık ve 1993 de son türbinde devreye girdi ondan sonra şantiye ile  ilişkimiz hemen kesilmedi ama projeyi çok başarı ile tamamladık sayılır. Krette oturmanın fazla olması dolayısı ile ciddi bir ilave dolgu yapıldı. Kesin Kabul ancak 2003 te yapılabildi. Ben Genel Koordinatördüm ve hiç Baraj tecrübemde yoktu. Olan mühendis arkadaşlarında  ufak olduğu için ; ATATÜRK BARAJI ise, ölçü olarak kıyaslanamayacak büyüklükte olduğu için Baraj yapmış arkadaşlarla pek fazla  farkım yoktu. Yarı merkezde yarı barajdaydım. On bin kişiye yakın işçimiz olduğu için kim nereden diye bir tasnif yapılmadı. Her firmanın yakınları, seçme işçileri vardı. Burada yakın Jandarma Karakolu ile korunuyorduk, kendi güvenliğimizde vardı. Bir hadisenin dışında önemli bir PKK ve/veya kürt harekatı olmadı. Nedense bizi pek rahatsız etmemişlerdi. Tabii ERUH baskını ile ilk PKK harekatı başlamıştı. TV ,ERUH baskınını verirken patronlarla yemek masasındaydık. Ben gayrı ihtiyari “Eyvah bu iş bitti “ demişim. Çünkü bu konuda yaşadıklarımdan olsa gerek biraz  hassastım. Şöyle veya böyle terör  otuz seneyi geçti ve devam ediyor sayılır, kısmen haklıydım.
 



 
ATATÜRK Barajı yapılırken başka bir iş almamız yasaktı  ,bilahare  iş bitince müsaade çıktı ve biz de o muazzam makina parkı, Bir milyar doları geçen iş hacminin verdiği  öz geçmişle kendimizi çok Güçlü ve havalı hissediyorduk. Netice pek öyle olmadı zira Ortaklar işe ve paraya doymuştu manende çok tatmin olduğumuza şüphe yok.Önce  Rusya’da girişimlerimiz oldu, aracı bir Azeri’nin peşinde milyar dolarlık  projelerle her gün haşır neşirdik. Rusya’nında emekleme günleri olduğu için, hiç bir şey yerine oturmamıştı, tabii hiç biri gerçekleşmedi. patron çocukları ise  bizim yerimize bizim adımız ve imkanlarımızla ciddi işler yaptılar başarılı oldular. Pakistan’da ENKA ile ortak çok büyük bir projeye talip olduk. Çok uğraştık yeterlik alamadık ? İtalyan İMREGİLO meğer iktidarla işi pişirmiş, işi onlar aldı ,o arada orada  başbakanları  azledildi İtalyanlar ortada kaldı.İşi yapamadılar bizi davet ettiler beraber yapalım diye fakat fiyatlar o kadar düşüktü(demek ki anlaşmışlar) ki Kabul etmedik. Onun yerine onlara ciddi miktarda makina sattık.

Yurtdışında en çok uğraştığımız proje HONGKONG deniz üstünde, dolguda yapılan CAP LAK KOK , ikinci Hava Meydanı Projesi oldu. Nerede ise bir sene çalıştık ihale öncesi, ortaklarımız iki büyük Japon firması  ve bir Hong Konglu yaşlı bir tüccardı. Neticede uluslararası firmaların ayak oyunlarına geldik ve ihaleden çekildik. Zira dominant  firma, Deniz Dolgu işlerini yapacak olan Hollanda firması idi. Onlar birbirini her yerde kollarlarmış. Bizde eli boş döndük, bilahare  masraflarımızı karşıladılar.  Tabii bu çalışmalar neticede büyük tecrübeler kazandırıyordu. Orda da İmregilo karşımıza çıktı. Onlardan ortaklık teklifi geldi. İtalyan kurt gibi bir adam  “Nurhan bey senin altın mermi atan tabancan var mı” diye sordu. Bir şey anlamadım tabii. Meğer rüşvet vermesini bilir misin demekmiş? Afrika’da üçüncü geldiğimiz bir  Projede birinci sıraya çıktık ve işi aldık demişti. Tam kurtlar sofrası.
 

 
Sonunda Ürdün’de karar kıldık yakın ve sakin bir ülke, oradan orta doğuya doğru açılırız dedik. Para sınırlı ufak bir ülke, bir yerden başlayalım dedik. Ölü denizde seddelerle gölet Yapmak ve suyun tebahhuru neticesinde, dipte biriken çökeltinin, rafineride Potasyum gübresi elde etmek. İşveren Arab Potash Co (APC)  Enteresan bir proje idi. Bizden evvel büyük yabancı firmalar başarılı olamamış, biz Barajda kil prosesi için uyguladığımız metodu burada tatbik ederek çok iyi iş çıkardık. Karşı sahilde İsraill’ilerde aynı seddeleri yapıyor onlarda bizden kopye ettiler muhtemelen. Bizde bu patentimizi İşveren ve yerli firmalara bedava kaptırmış olduk. Çok başarılı olduğumuz için, Kralla da tanıştık Ve işin ikinci kısmını fiyatımızı da arttırarak ihalesiz olarak bize verdiler. Daha çok işler alabilirdik; ancak seddenin biri denize kaydı. Projeci ( çok meşhur Sir Alexander GİBBS) hatası idi, bilirkişi bizi akladı ama Temyiz aleyhimize karar Verdi “kamu menfaati” dedi, akan sular durdu. Yapacak bir şey yoktu. Yabancı Ülkede oranın işten anlayan iyi bir avukatına danışmadan Sözleşme imzalamayın. “müteahhit öder “ diye yazıyor kanunlar. Hatalı ise öder demiyor bizi çok seven işveren sonra haksız hukuksuz 15 sene bizi mahkemelerde süründürdü. Bir defa çok takdir ettiğimiz bölge müdürü KURANA el basarak yalan söyledi hiç unutamıyorum. GÜBRE ve FOSFAT ÜRDÜN’ÜNÜN en belli başlı gelir kaynakları idi. Bizden evvel ENKA da başka bir işte davalı idi Bizden sonra Attila Doğan aynı  bizim  işverenle büyük bir dava yaşadı. Yüksel inşaat da  mühim problem yaşadı. Biz sonradan imzalanan TÜRK/ÜRDÜN  ikili anlaşması ile Washingtona, ICSID tahkim mahkemesine gittik,(Türkiye’de o mahkemeye giden üç dört kişiyi geçmez sanırım??) kazandık sayılır ama ,on milyon  dolar  o güne kadar masraf etmiş olduk. Ben 12 yıl boyunca mühendislik bir tarafa Arbitrasyon konusunda bütün hususları nerdeyse ezberledim, Hukuk konusunda doktora yapacak hale geldim. Tabii bu mesleğime bir şey katmadı, neticede sen mühendissin dediler. Tabii mühendisliğim de bu arada gelişmemiş oldu. 
 

 
Hükümet finansı kendin temin ederek iş geliştirme modeli getirdi. Bundan istifade ile ATA İnşaat olarak önce bir ABD firması, Türk SOYAK ve bir Avusturya firması ortaklığı ile Tunceli’de “Konaktepe I ve Konaktepe II “Projeleri için konsorsiyum kurduk ve çalışmalara başladık. Munzır üzerinde ard arda iki baraj ve biri yeraltı santralı olmak üzere arada ,15 Km Tüneli olan oldukça zor bir projeydi. Öncelikle arazi ölçüm haritalama çalışmaları ve jeoteknik hizmetler (sondaj, malzeme ocakları tespiti vs) yapılacaktı. ATA ,mevcut ekipman ve kadrosu ile hazırdı, bu işleri yürütebilirdi ve dolayısı ile işe ben ekibimle başladım. Avan ve yapılabilirlik projelerini temin ettik. Ovacık’tan bir kaç km aşağıda başlıyor ve ikinci HES, Tunceli’ye yakın bir yerde konumlanmıştı. Tabii bütün sorun oralarda üstelik mevcut yolun da çok dışında, dağlarda , tepelerde vs güvenlik içinde çalışmak mümkün olacak mıYdı?.Bize yakın bir yerde rahmetli sınıf arkadaşım Yüksel Sezginer bir proje geliştirme için arazi çalışmaları yapmaktaydı.   Ona sorarak orada barınmak çalışmak için  bazı tüyolar aldım. Bu konu ile ilgili uzunca bir yazım var o okunursa niye konuya böyle başladığım anlaşılır. İlk gittiğimiz gün bizi, DSİ misafirhanesinde ağırladılar. Jandarma gelmeden akşam şehre inmeyin, birbirinizden ayrılmayın  dediler. Yemekten sonrada aynen koruma altında lojmanlara döndük. Ertesi sabah saat beşte kalktık doğru merkez komutanlığına gittik. Bir gün evvelden ziyaret edip programı ve  talimatları almıştık. Mühendis arkadaşlarımla iki oto ile sabah vardığımızda askeri gurup hazırdı. Önde bir greyder iş makinası (yolda mayın varsa bu uzun makina  kendine fazla zarar vermez diye), arkasında bir zırhlı araç arkasında bizim iki araba ve arkada da bir kaç sivil araç. Bunlar ne dedim? On gündür Tunceli’den Ovacık’a sefer yapılmamış devlet, memurları, öğretmenler vs dediler. Yolda arabadan inilmeyecek ,inilse de asfalttan dışarı çıkılmayacak ,talimatı doğrultusunda Munzur suyu boyunca gurup yol aldı. Etraf yamaçlarda kıpırtılar gördüm yüzbaşı onlar benim askerlerim sizin emniyetiniz için gece ben yerleştirdim dedi.
Benimle beraber, aslen Tunceli Ovacıklı olan, sevdiğim bir mühendis arkadaşımız vardı. Uzun yıllar bizimle çalışıyordu. Ailesinin büyükleri hala ovacıkta yaşamakta, amcasına uğradık merhaba dedik. Ağaçtan iki ceviz koparıp bize ikram etti, hiç unutmuyorum. Başka bir şeyi yoktu ki versin. Ziraatı, ticareti ,madeni, sanayii olmayan ,yol güzergahı değil ,sorunun büyüğü burada. HES’ler yapılsa üretilecek  elektrikle orda yaşayan bu fakir insanların elektrik  birincil öncelliği değilki..ECEVİT meşhur doğu gezisine çıktığında (toprak işleyenin su kullananın diye) Tunceli’ye giderken yoldan döndü ve programı kapattı? Arkadaşın Oğullarından biride bizimle beraberdi. O projede benim elemanlarım bir seneye yakın arazi çalışmaları yaptı. Ekibe güvenlik bakımdan mühim bir sorun olmadı bunda o arkadaşımın rolü vardı şüphesiz. Zira babası oralarda ağa tabir edilen sözü geçen biriymiş. Bana bazı anılarını anlatırdı bunları toparlayıp yazarsan iyi olur demiştim. Yazacağım dedi ama ömrü yetmedi rahmetli oldu. Bu arada bana postadan  bir mektup gelmişti, Antalya’dan postaya verilmişti. Yazının Sonunda(bu bir tehdit mektubu değil )ama diyor ve bu projeden vazgeçmemizi istiyordu. Bir defa da ismi (ENERJİ) idi zannederim , bir dergi adına konuşmaya gelmişlerdi. Ben konuşmayacağım dedim, zira gelenleri tahkik ettim. Ben küçük ortağım, gidin ABD’ li firmayla konuşun büyük ortak o dedim. Hayır senle konuşacağız, konuşmak istemezsen gıyabında konuşmuş gibi yazarız dediler. Çaresiz konuştum. Ne kadar dikkatli davrandı isem de, laf arasında (Milli Park) deyip duruyorsunuz, bütün ağaçlar vs görüntüye mani olmasın diye taraflarca yakılmış, yok edilmiş demiş bulundum. Makalede bunu öyle abarttılar ki. Her ne ise bu yazışmalarla kaldılar ileri gitmediler, mektupları saklıyorum. O sıralar Tunceli’de yayımlanan (ÖZGÜR GÜNDEM) gazetesinde ismim sık geçiyordu. Zaten bizim ortaklık da Projeye devam etmek istemedi ve konu da böylece kapandı. Yabancı ortaklar ve müşavirler arasında İsviçreliler vardı.. Onlara sormuştum, siz İsviçre’de her konuda halk oylamasına gidiyorsunuz, bizim bu proje gibi, halkın istemezük dediği durumda neticede ne olur demiştim. Onlarda cevaben ,Hükumet Programı uygulanır demişlerdi!. Mamafih ismim birde Boğaziçi Üniversitesine , dışardan gelen Üniversite talebelerinin müdahalesi ile bizim ATA’dan gençlerin kendi firmaları ile ilgili Pankartlarının yakılması ,parçalanması ile yine ÖZGÜR Gündem de manşet olmuştum. 

Finans temini ile ikinci Projemiz SİİRT’te, BOTAN Çayı Üzerinde ÇETİN Barajı idi. Büyükçe bir Baraj denebilir projeye göre  yukarı ve  aşağı Çetin diye iki ayrı Barajda olabilirdi. Burada ortaklarımız, Kanadalı büyük bir  firma ile Türk Demirören ve sonradan devlet zoru ile katılan bu günkü çok meşhur, Cengiz İnşaat idi.Bu da ayrı bir hikaye. Niye bu zoraki  ortaklık deyince sonunda  yetkili ağızdan  “Burası TÜRKİYE “ cevabını almıştım!  Proje çalışmaları büroda yapılırken ortaklık anlaşmaları ve Devlet ile olan prosedürler bir taraftan Ankara’da yürütülmekte idi. Yabancı ortaklıklarda finans temini için, en önemli şartın özellik Kanada’da , Çevre faktörü olduğunu öğrenmiş olduk. Baraj yeri ve çevresi de Tunceli’yi aratmayacak kadar güvenlik açısından zorlu yerlerdi. Burada araziye gitmek kısmet olmadı ve Kanada gurubunun işten çekilmesi ile proje yarım kaldı. Bizden sonrada çok el değiştirdi, zannederim yapıldı veya yapılıyor. Kanadalı firma mühendisleri de bu arada nerden öğrendilerse, şahıslarına iyi para kaptılar.
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt