×

Atasözleri Bölüm-1



Atasözleri Bölüm-1 

Dr. Vural Yiğit 


 
Ben kendi yaşamımda atasözlerine çok önem veririm. Her işimi de ona göre yaparım. Çünkü Atasözü geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden geçmiş, özlü öğütler veren, ortak sözlerdir. Örnek mi istersiniz:

“Davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir.”
“Güzelliği bir sivilce, zenginliği bir kıvılcım yok eder.”

Ne kadar da doğru ve özlü sözler değil mi? Evet, bazı şeyler uzaktan hoş görünür ama yakına gelince iş değişebilir. Güzelim diye övünürsen, bir sivilce çıkar yüzünde, herkes oraya takılır kalır. Bir yangın çıkar tüm varlığın kül olur gider.

 “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”

Bak bu güzel ve doğru bir söz, arkadaş çok önemli, ayrıca benzeş anlamda “Üzüm üzüme, baka baka kararır.” Sözü de var. Benzetmek gibi olmasın ama “İt, itle gezer!..” Elbette öyle olacak, köpeğin kedi ile gezecek hali yok ya. Ancak diğer yandan köpek kadar insana yakın bir canlı da yok. Ona iyi davranırsan yanından ayrılmaz, sadık bir hayvandır. Ama gel gör ki köpekle ilgili pek çok atasözü var ki çoğu da olumsuz anlamda. Örneğin;

 

 
 “İt ile aynı çuvala girilmez”, “İti bağlasan durmaz.”  “İt, iti ısırmaz”, “İt ite it, kuyruğuna buyururmuş.”, “İt ürür, kervan yürür.”, “İti an çomağı hazırla.”, “İtin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı.”, “İtle yatan, bitle kalkar.” , “Eceli gelen köpek cami duvarına işer.”, “Kısmetsiz köpek, kurban bayramında dağa kaçarmış.”,  “İti (köpeği) öldürene sürütürler.” Liste uzayıp gider, ancak bütün bunlar insanlara özgü davranışlar, neden köpekleri de işin içine katmışlar belli değil.  Bazen de küfür etmek, aşağılamak için köpekleri kullanıyor insanoğlu:

“İt oğlu it.”, “İt kılıklı.”, “Kılık kıyafet, köpeklere ziyafet.”, “Köpeğe dalaşmaktansa, çalıyı dolanmak yeğdir.”, “Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.”, “ İt, köpek arasında kaldım.”

Yine bazı olayları açıklamak için de köpeklerin hareketlerinden yararlanılır. “At izini, it izine karıştırmak.”, “İt dalaşı.”, “Dişi köpekkuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez.” Oysaki köpekler mutlu oldukları zaman kuyruğunu sallar, al sana bir yakıştırma daha.

Bakıyorum da hayvanlarla ilgi pek çok özdeyiş var, onlar olmasaydı ne olurdu bilmem. Örneğin kuşlarla ilgili benim bayıldığım bir tanesi şöyle:

 “Ayni renk tüylü kuşlar, birlikte uçarlar.” Elbette öyle, hiç akbaba ile kartalın birlikte uçtuğu görülmüş mü? Veya lökeşe ile yalıçapkını hiçbir araya gelir mi?

 “Her kuşun eti yenmez.” Yahu neden yensin ki el kadar hayvanın eti. Bir de kendimiz dışındakilere “Kuş beyinli.” deriz. Kuş kadar aklın olsa da onların yapabildiklerini yapsan daha ne? “Kuş kadar canı var.” Küçük, cılız, güçsüz olanlar için kullanılır ama kuşların ne kadar süre havada kaldığını ve gittikleri uzun yolları kimse aklına getirmez. “Yuvayı dişi kuş yapar.” Özdeyişi ise ne kadar anlamlıdır. Evet,  “Kuş yuvası gibi bir ev”, aile yaşamında en büyük özlemlerimizden birdir. Ufak güzel yapılara, “Kuş kafesi gibi” derler ama kuşları da kafese kapatırlar. “Kuş misali veya kanadıyla gitmek” Çok hızlı gitmek, uçan kuşlar gibi bir orada bir burada olmak için denir de “Kuş uçmaz kervan geçmez”, ise kimsenin uğramadığı, ıssız ve sapa yerler kastedilir. “Kuş uçurmamak” sıkı güvenlik önlemi almak anlamındadır. “Kuşa benzetmek.” Bir şey düzeltilmek istenirken kötü bir duruma getirilmek için kullanılır ki gerçekle alakası yoktur. “Kuş kondurmak.” biraz da alaycı bir deyiştir. “ Garip kuşun yuvasını Allah yapar.” Gibi daha pek çok şeye benzetmeler vardır ama bunlar hep insana özgü davranışlar. Bütün bu söylemler, kuşları iyi ve yakından tanımamaktan kaynaklanıyor. Oysaki kuşlar; rengarenk tüylü, gagalı, yumurta yoluyla üreyen, yüksek metabolizma hızına sahip canlılardır. Pır pır atan, dört odacıklı kalpleri ve hafif ama güçlü bir iskelet yapıları ile sıcakkanlı omurgalı hayvanlar grubudur. Tüm dünyada yaygın olarak yaşayan kuşların boyutları, “Arı sinek” kuşunda 5 cm ve “Deve kuşunda” 2,75 m. arasında değişir.

 

İşte burada, “Devekuşu,  kuş mudur? Deve midir?” Tartışmasına bir nokta koymuş oluyoruz. “Deve kuşu gibi başını kuma sokmak” deyiminin anlamı ise tehlike karşısında yararı olmayan bir işe başvurarak, korunduğunu sanmak, başkalarını kandırdığını sanmak; ama yalnız kendisini kandırmaktan öteye gidememektir.

Yeryüzünde on bin kadar yaşayan kuş türü var ve bunların yarısından fazlasını ötücü kuşlar oluşturur. Ötücü kuş deyince aklımıza nedense ‘bülbül’ gelir. Oysaki kuşların hemen hepsi güzel seslidirler, karga hariç. Karga için, “Kılavuzu karga olanın”  diye başlayan ve kakasının dâhil olduğu daha pek çok deyim var ama aslında kurnaz hayvanlardır kargalar ve türlü yolu bilirler. 

 

Gelelim bir başka sevimli hayvanımıza, acaba o olmasaydı insanoğlunun hali nice olurdu:

Eşek;  Atgillerden, irice başlı, uzun kulaklı, yük ve binek hayvanı.  Ancak bizim dilimizde eğreltileme olarak sıkça kullanılan bir sözcük haline gelmiş;  incelikten uzak, yeteneksiz, inatçı ve kaba kimseler için kullanılıyor. Oysaki eşek munis ve sevimli bir hayvan, bütün bu davranışları kendini insanlardan korumak için olsa gerek.




“Yük eşeğe gelmiyorsa, eşek yüke gider.” , “Emanet eşeğin yuları gevşek olur.”, “El elin eşeğini, türkü çağırarak arar.”, “Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir.”, “Eşek eşeği, emanet kaşır.” 

Eşeğe, eşek demekten kaçınanlar, “merkep” der. Ne derlerse desinler ama bu sevimli hayvan yaşamımıza öylesine girmiştir ki;

“Eşşek kadar adam oldun, hala bir baltaya sap olamadın.”, “Eşek sudan gelinceye kadar döverim seni.”, “Eşek hoşaftan ne anlar?”, “Eşek gibi çalıştım.” , “Eşek gibi yaparsın.”, “Baş ol da eşşek başı ol.”, “Ölme eşşeğim ölme, yaz gelir yonca biter.”, “Eşek çamura çökerse sahibinden gayretlisi olmaz.”, “Eşşekten düşmüş karpuza döndü.”, “Eğitim cehaleti alır, eşşeklik baki kalır”. “Eşşeğe kendi semeri yük olmaz.” Yalnızca atasözlerine mi? Edebiyatımıza da girmiştir eşekler:

 “Şerefin sebebi, sanma neseptir; Eşrefin eşekten farkı edeptir.” 
“Ne günlere kaldık ey gidi gazi hünkâr, eşek vezir oldu katır defterdar.”
“Olur, olmaz maslahata, çol çocuk karışır oldu. Küllükteki boz eşek, atla yarışır oldu.”
 “Eşek âlim olmaz taş taşımakla tekkeye, adam insan olmaz gitmek ile Mekke’ye”. Ziya paşa
“Bir insan sana eşek derse umursama, ama 5 kişi sana eşek derse git kendine bir semer al.” Bu da Amerikan Atasözü, “eşek şakası” gibi.
“Terbiyesizden edep beklemek dehşettir. Geçme katırın önünden seni teper çünkü aslı eşektir.”
“Eşeği mektep müdürü yapan dershanelerin ahıra döndüğünden şikâyet etmemelidir.” Cenap Şahabettin
“Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. Diploma insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır.” Fuzuli

Haydi, bu “eşek muhabbetini” başka bir hayvanla ve öyküyle bitirelim:

Efendim günlerden bir gün, uzak diyarlardan eşeğini yoldaş yapmış tüccarın biri, Bor pazarına mallarını satmak için gelmiş. Kasaba sakinleri bu yabancıya yanaşıp, “ Geyik muhabbeti” ne başlarlar.

     “Esselamün aleyküm hacı. Hayırlar olsun, bu ne iş?”       
     “Aleyküme es selam yarenler, gördüğünüz gibi, pazara mal getirdim.” Borlu'ları almış mı bir gülme. 
      “Hacı buranın pazarı dündü.” 

Hacı efendi eşek sırtında teptiği onca yola mı yansın, yoksa mallarının elinde kalacağına mı bilememiş. Lakin tüccarın durumuna üzülen Borlu’lar, “Neyse ki, yarın da Niğde'nin pazarı, fazla uzak da değil,  hadi yine iyisin, kaynanan da seviyormuş. 

      “Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye” demişler.


 

Deveye sormuşlar, hayatından memnun musun diye, “Çok memnunum ancak önünde giden eşek olmasa.” Peki deve kardeş, ya önünde eşek olmasa sana kim yol gösterecek?  Devede de boy var ama kırkı birden eşeğin peşinden gider. Peki deve deyince akla başka atasözü gelmiyor mu? Elbette, daha pek çok var:

“Deve bir akçe, deve bin akçe.”  İnsan, parası yoksa almak istediği şeyi yok pahasına satsalar da alamaz. Parası varsa, değerinden kat kat fazlasını vermek ister, ama bulamaz.

“Deve boynuz ararken kulaktan olmuş.”  Elindekiyle yetinmeyip daha çoğunu isteyen, elindekini de yitirir. Deveye, “İnişi mi seversin yokuşu mu?" diye sormuşlar, “Düze, kıran mı girdi?" Diye cevaplamış. 

Deve de günlük yaşamımıza bolca giren bir hayvandır, nasıl mı?
Uzun boylu ve hantal kişilere, “Deve gibi.” Derler.” “Yok artık deve.”
“Deve hamuru gibi.”, “Adamda, deve kini var.”. “Deve nalbanda bakar gibi.”  Ya “Deve yapmak”, birinin parasını, eşyasını kendine mal etmek anlamına geliyor. “Ohooo, o devede kulak kalır.” , “Yok, devenin nalı.”   Peki, “Devenin pabucu” na ne demeli,  bir sözün aşırı abartılı olduğunu belirtmek için söyleniyor.

“Deveye hendek atlatmak.”, yapılması pek zor, hemen hemen olanaksız olan işler için kullanılır. Ne söylüyordu Barış Manço?

“İşte hendek işte deve ya atlarsın ya düşersin,
  Baktın olmaz vazgeçersin, zordur almak bizden kızı.”
Daha bitmedi deve ile işimiz.

“Deveyi düze çıkarmak” Güçlükleri giderip işleri yoluna koymak, rahatlamak. “Deveyi havuduyla yutmak.” ise bulunduğu görevin,  olanaklarından yararlanıp, belli etmeden büyük ölçüde çıkar sağlamak.

 

Mademki hayvanlardan gidiyoruz, gelelim kazlara:

İnsan denen varlık kendi aklıyla idare edip gideceğini sanır ve başka düşüncelere gereksinim duymayabilir. Ancak, “Kazın ayağı öyle değil”.  Peki ya nasıl? Gelin bunu hazırcevap ve nüktedan bir düşünür olan, güldürürken düşündüren, Nasrettin Hoca’dan dinleyelim:

Nasrettin Hoca bir gün çıtır, çıtır kızarmış bir kazı, aksak diye anılan Timur’a götürürken yolda canı çekmiş, hemen kazın bir bacağını koparıp, midesine indirmiş. Hoca'yı huzura kabul eden Timur, bakmış ki sunulan kızarmış kaz tek ayaklı. Kendisi de malum topal. Hoca bunu bilerek hakaret olsun, diye yaptı sanarak, çok kızmış. Hoca durumu hemen sezerek:

“Ulu hakanım, bizim Akşehir'in kazları hep tek bacaklıdır. Bakın çeşme başındaki kazlara, hepsi tek bacaklı” Diyerek, uyuklayan kazları göstermiş. Timur, Hoca'ya bakarak gülmüş:

“Yoo, Hoca, kazın ayağı öyle değil.” Demiş. Adamlarına çeşme başındaki kazları değnekle kovmaları için emir vermiş. Kazlar, uykularından uyandırılınca iki ayakları üstünde paytak, paytak kaçışmaya başlamışlar. Hoca'nın yüzüne alayla bakan Timur;

“Hani Akşehir'in kazları tek ayaklı idi?” Diye sorunca Hoca:

“Vallahi hakanım, eğer o değnekleri bana vursalardı, tövbeler olsun, dört ayaklı olur kaçardım” Diye cevap vermiş.
Evet, insanoğlunun düşünce yapısı hiç de tek yönlü değil. Peki ya nasıl? Elbette çok katmanlı ve çok boyutlu olmalı. Öyle olmasaydı her şey tek düze ve tek renk olurdu. Doğanın çeşitliliğini, kendisinde bulunmazdı. Yani bir başka özdeyişle, “Kaz kafalı” veya “Kaz akıllı” olurdu.  İnsanların, başkaları için kullandığı ‘kaz kafalı’ deyimiyle ‘pek akıllı değil’ anlamına gelse de aksine kazlar zeki hayvanlardır ve İçgüdüleri çok güçlü, öfkeleri ise ünlüdür. Sürü halinde gezerler, tehdide karşı saldırganlaşırlar. Ama küçüklük dönemlerinde önlerinde yürüyenin arkasına takılıp, yumurtadan çıkar çıkmaz da suya dalarlar. 

‘Kaz adımı’ yürüyüşleri ile ünlü toplumların hiç düşünmeden bir aklı evvelin peşine takılıp, akla sığmaz işler yapan nice toplumlar kazlardan farklı mıdır?

 “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez”, sözü ise çıkarına düşkün insanoğlu için söylenmiş güzel bir felsefi sözdür.  Büyük çıkarlar beklenen yer için küçük fedakârlıklar yapılmalı, kimi sıkıntılara girilmeli ve bundan kaçınılmamalı anlamında.

Bir de “Çevir kazı yanmasın.” Diye bir deyim var ki düşüncesizce konuşup, söylediği şeyi sonradan değiştirmeye kalkışanlara, sözünü çevirmeye, duruma uydurmaya kalkışanlara alay ya da şaka yollu söylenir.

 18.02.2023   Kosta Rika

 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt