×

Karikatürlerle Felsefe Bölüm-9


Görsel:ChatGPT


Karikatürlerle Felsefe Bölüm-9
The Incoherence of The Philosophers (Felsefecilerin Tutarsızlığı)  

Hazırlayan ve Derleyen: Erdemir Toykan 


 


[Yayım Tarihi: 07 Mart 2025]
 
İbn Rüşd'ün Felsefecilerin Tutarsızlığı (The Incoherence of the Philosophers) adlı eseri, Batınîlik ve Neoplatonizm gibi o dönemde yaygın olan felsefi akımları eleştiren önemli bir eserdir. İbn Rüşd, özellikle Farabi ve İbn Sina'nın görüşlerini sorgular ve onları tutarsızlıkla suçlar.

Bu çizgi roman, İbn Rüşd (Averroes) ve Gazâlî arasındaki felsefi tartışmalara mizahi bir şekilde göndermede bulunuyor. Özellikle Gazâlî'nin "Filozofların Tutarsızlığı" (Tahâfut el-Felâsife) adlı eseri ve İbn Rüşd’ün buna karşılık yazdığı "Tutarsızlığın Tutarsızlığı" (Tahâfut el-Tahâfut) kitabı konu ediliyor.

 

Kaynak: (Resim: existentialcomics) (Türkçe Çeviri: ChatGPT)                       
 

             Görseldeki metin:

1.    İlk kare:

    Karakter A: "Hey İbn Rüşd, Gazâlî’nin yeni kitabını okudun mu?"
    İbn Rüşd: "Hayır, neden olsun? Adamdan nefret ediyorum."
    Karakter A: "Hâlâ herkes bunu konuşuyor."

2.    İkinci kare:

    İbn Rüşd: "Filozofların tutarsızlığı mı?! Ama ben filozofum! Bu adamda biraz cesur var."

3.    Üçüncü kare:

    Gazâlî: "Ah, ve Tanrı ona gerçeği açıkladı, elbette, ne kadar da kolay!"
    Gazâlî: "Ona gerçeği kimin bildiğini göstereceğim."

4.    Dördüncü kare:

    Gazâlî: "İşte! Mükemmel, şimdi göreceğiz kim tutarsız."

5.    Beşinci kare:

    Karakter B: "Al-Gazâlî, Averroes kitabınıza cevap verdi."
    Karakter C: "Ne, tutarsızlığın tutarsızlığı! Nasıl cesaret ediyor, en azından yüz kat daha tutarsız!"

6.    Altıncı kare:

    Karakter C: "Bakalım bu konuda ne düşünüyor!"

7.    Yedinci kare:

    Gazâlî: "Ne? Tutarsızlığın tutarsızlığın tutarsızlığı?! Bu adam gerçekten çilemi öğütüyor."
    Gazâlî: "Ama son gülen ben olacağım!"

8.    Sekizinci kare:

    Karakter B: "Hey El-Gazâlî, şuna bak!"
    Karakter B: "Tutarsız mistiklerin tutarsızlığı ve aptalca tutarsız yüzleri" mi?
    Gazâlî: "Bu doğru!"

9.    Dokuzuncu kare:

    İbn Rüşd: ‘’Averroes, burada ne söylediğini kesinlikle anlayamıyorum, diyebilirim’’.
    Averroes:  "Evet,     dürüstçe bu konuda kendimi biraz tutarsız hissettim."

Avicenna (İbn Sina), 11. yüzyılda yaşamış bir Pers filozofu, doktoru ve mantıkçısıdır. Muhtemelen İslam’ın Altın Çağı’nın en önemli düşünürü olarak kabul edilir ve özellikle felsefe olmak üzere birçok düşünce alanında devrim yaratmıştır. Varlık ve Öz hakkındaki fikirleri ile Aristotelesçi metafiziği kendine özgü bir şekilde uyarlaması oldukça etkili olmuştur. İslam dünyasında felsefenin merkezi figürü haline gelmiştir.

Averroes (İbn Rüşd), 12. yüzyıl filozofudur ve en çok Aristoteles üzerine yaptığı yorumlarla tanınır. Aristoteles’in düşüncesine yapılan birçok revizyonun, özellikle İbn Sina gibi Neo-Platonizm’i * Aristotelesçi düşünceyle birleştirmeye çalışanların yanlış olduğunu düşünüyordu. Fikirleri, İslam dünyasında çok popüler olmasa da – çünkü burada İbn Sina zaten Aristoteles’in yerini almış ve en çok çalışılan düşünür olmuştu – Aristotelesçi düşüncenin Batı’ya yayılmasında son derece önemliydi. Batı’da birçok yer için Aristoteles’in ilk kez ulaşan nüshası, Arapçadan çevrilmiş ve İbn Rüşd’ün yorumlarını içeren metinlerdi.

Al-Ghazali (Gazali), 11-12. yüzyılda yaşamış bir İslam mistiğidir. En çok "Filozofların Tutarsızlığı" adlı kitabında felsefeye getirdiği eleştirilerle tanınır. Bu kitapta Aristoteles ve Platon’un felsefelerini (ve dolayısıyla bunların üzerine çalışan çoğu İslam filozofunu) reddetmiştir. Bunun yerine, dünyanın yalnızca Tanrı tarafından yaratıldığını ve yalnızca Sufi pratikleri (mistisizm) yoluyla anlaşılabileceğini savunmuştur. İbn Rüşd, buna "Tutarsızlığın Tutarsızlığı" adlı eseriyle yanıt vermiştir, ancak bu, maalesef sonsuz bir yanıt döngüsüyle sonuçlanmamıştır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 13. yüzyılda yaşamış, mistik ve İslam teoloğudur. Merkezi felsefi inançlarından biri, tüm varlıkların sevgiye doğru evrildiğiydi. Daha alt seviyedeki varlıklar, sevgiye daha mükemmel bir şekilde temsil eden (insan gibi) daha üst seviyedeki varlıklara dönüşür. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen 'Şeb-i Arûs' deniliyor                                                 
 

İslam Felsefesinde Ekoller ve Kişiler: (Kaynak (İslam Felsefesi Tarihi Prof. Dr. Ömer Özden Bilge Kültür Sanat)     

Doğa Felsefesi: Ebu Bekir Zekariye Er-Razi (865-925)


A: Meşşai Felsefe: Doğa Felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğilimi

Kindi         (796-873)
Farabi       (870-950)
İbni Sina   (980-1037)

B: Elektik  Felsefe

İhvan-ı Safa (10.yy)

D: Meşşai Felsefeye Reaksiyon                                                                                                                                                                                    Gazali (1058-111)

Şehabettin Sühreverdi El-Maktul (1155-1191) 

E: Tasavvuf Felsefesi: İbnül-Arabi (1165-1240)
 
F: Endülüste Felsefe Hareketleri:

 İbni Bacce (1077-1138)
 İbni Tüfeyl (1105-1185)
 İbni Rüşd (1126-1198)

G: Tarih Felsefesi: İbni Haldun (1332/1334-1404/1406)

Kaynak Google: Yaşar Nuri Öztürk’ün Gazali hakkındaki düşünceleri. Alıntı yaptım. Devamını bu siteden okuyabilirsiniz. (Prof. Dr. Yasin Ceylan ODTÜ Felsefe Bölümü)

Tektanrılı semavi dinlerin sonuncusu olan İslam dininin, farklı bir dünya görüşü içeren yabancı bir kültürle ilk karşılaşması, miladi 8.yüzyılın sonlarında olmuştur. Bu kültür, İslam ordularının fethettiği Orta Doğu coğrafyasında, birkaç merkezde hâlâ canlılığını sürdüren Eski Yunan düşüncesinin Ortaçağ versiyonuydu. İslam dininin karşılaştığı diğer yabancı bir yaşam biçimi, Fars kültürüydü. İslam’ın Güney Asya’ya yayılmasıyla Hint düşüncesiyle de karşı karşıya gelindi. Farklı dünya görüşleri sunan bu kültürlerden en yetkin ve derli toplu olanı Yunan Akliyatı diye de adlandırılan Yunan kültürüydü. Yunan felsefesinin temel kaynaklarının Arapça’ya çevrilmesiyle, İslam âleminde, bilhassa Abbasi Dönemi’nin son iki asrında, İslam dünya görüşünden tamamen farklı, temeli insan ve doğa bilgisine dayanan bir düşünce tarzı, başka bir deyişle, Eski Yunan düşünce geleneğinin devamı sayılabilecek bir fikir hareketi, devrin entelektüelleri tarafından kabul görmüştür. Merkezi Bağdat olan bu fikir hareketinin en büyük temsilcileri, Hıristiyan âlemi dahil, Ortaçağ’ın en büyük filozofları olan Farabi, İbn Sina ve Endülüslü İbn Rüşd’dür. Miladi 13. asrın sonlarına kadar devam eden bu entelektüel düşünce, İslam dünya görüşü karşısında, bazı tarihsel sebeplerle direnememiş, etkisini ve taraftarlarını kaybederek, kültürel bir vakıa olarak tarihte geçmiştir.

Gazali, inançlarla özgür düşünce arasındaki farkı fark etmiştir:

Akıl mı nakil (dogma) mi veya vahiy mi insansal bilgi mi ikilemine en dramatik çözümü, 12. asır büyük âlimi Gazali sağlamıştır. Gazali, akıl yerine nakli tercih etmiş, doğru bilgi olarak vahyi tanımış, akla, sadece nakli anlama görevini vermiştir. Bu hüküm, üç asırdan beri gelişmekte olan ve birçok taraftar bulan Yunan menşeli düşünce modelinin de fermanıydı. Gazali’nin bu fetvasıyla muğlak bir sorun açıklığa kavuşmuştu: Yunan düşüncesi veya vahiy ile desteklenmeyen akıl ürünü düşünce tarzı İslam’a aykırıydı. İslami dünya görüşü ile Yunan dünya görüşleri birbirlerine zıt değerler taşımaktaydı. Bir insan, ikisinden ancak birini seçebilirdi. İkisini bir gönülde tutmak, iki zıt şeyi aynı yerde tutmak anlamındaydı. Bu ikilem karşısında mesela Farabi ile İbn Sina Yunan felsefesini, yani bağımsız aklı seçmişler ve bu sebeple Müslümanlıkları şaibeli duruma düşmüştür. Kendisi ise vahyi tercih etmiş, felsefeyi ise salt vahyi desteklemek için bir araç olarak görmüş, onun kimi öğelerini gereksiz ve hatta iman için zararlı bulmuştur. (Bu yazının devamını Google’da bulabilirsiniz)

Not: Yeni Platonculuk veya Yeni Eflatunculuk ya da Neoplatonizm, Plotinus'un çalışmalarıyla başlayan ve İmparator I. Justinianus'un Platon'un akademisini MS 529'da kapatmasıyla biten Platonik felsefe sürecini tanımlamak için kullanılan modern terim. Platon ve Aristoteles öğretilerini uzlaştırarak oluşturulmuş felsefi akım. (Vikipedi)

ChatGPT ile konu hakkında söyleşim:

Al-Ghazali ve İbn Rüşd arasındaki felsefi tartışma, İslam düşüncesinde büyük bir kırılma noktası olmuştur. Al-Ghazali’nin Tehâfüt el-Felâsife (Filozofların Tutarsızlığı) adlı eseri, özellikle Aristotelesçi İslam filozoflarının (Farabi ve İbn Sina gibi) metafizik görüşlerine yönelik ağır bir eleştiriydi. Al-Ghazali, onların düşüncelerinin mantıksız olduğunu ve yalnızca vahyin nihai hakikati gösterebileceğini savunuyordu. Occasionalism (Ara-nedencilik) görüşü, doğrudan Tanrı’nın tüm olayları yarattığını ve doğal sebeplerin sadece bir yanılsama olduğunu iddia eder. Bu, deterministik bir doğa anlayışını reddeden radikal bir görüştü.

İbn Rüşd (Averroes) ise bu argümanlara karşılık olarak Tehâfüt el-Tehâfüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) adlı eserini yazdı ve Al-Ghazali'nin fikirlerini çürütmeye çalıştı. Averroes, akıl ile dinin uyumlu olduğunu ve doğa yasalarının rasyonel bir çerçevede ele alınması gerektiğini savunuyordu. O, Aristoteles’in eserlerini yorumlamasıyla Batı’da büyük bir etki yarattı, özellikle Avrupa’daki Skolastik filozoflar üzerinde. Thomas Aquinas’ın ona "The Commentator" (Yorumcu) demesi, onun Batı felsefesi üzerindeki etkisini gösterir.

Günümüzde bazı tarihçiler, Al-Ghazali'nin düşüncelerinin İslam dünyasında bilimsel gelişimi engellediğini öne sürerken, diğerleri Moğol istilasının ve siyasi çalkantıların daha büyük bir rol oynadığını savunuyor. Neticede, Al-Ghazali’nin eleştirileri İslam dünyasında metafizik ve felsefi düşüncenin yönünü değiştirdi ve felsefenin yerini daha çok kelam (İslami teoloji) aldı.
 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt