×

Bir Tablonun Anlattıkları Bölüm-22



Bir Tablonun Anlattıkları
Bölüm-22
 

Hazırlayan ve Derleyen: Erdemir Toykan
Sn. Erdemir Toykan tarafından hazırlanan ve derlenen;  dünya klasikleri arasında yer alan tabloları sizlere tanıtmaya devam. Sn. Erdemir Toykan’a bu değerli çalışması için çok teşekkür ederiz.



Jean-Babtiste Chardin, Fransız,1699-1779

Bu hafta bir değişiklik olsun istedim. Fransız yazar Alain de Botton’un  ‘’Proust Yaşamanızı Nasıl Değiştirebilir’’ kitabından alıntı yaptım.

Fransız yazar Proust, yazdığı makalelerinden birinde, kasvetli, kıskanç, hayatından memnun olmayan bir adamın yüzünü güldürmeğe çalışıyordu. Bu genç adamı, ailesinin evinde öğle yemeğinden sonra masada oturmuş, çevresindekilere boş boş bakarken resmediyordu. Masa örtüsünün üzerine bırakılmış bir bıçak, yeterince pişmemiş, lezzetsiz pirzoladan geriye kalanlar, yarısı katlanmış masa örtüsü. Adam, yemek odasının uzak bir köşesinde oturmuş örgü ören annesini, bir dolabın tepesine, özel günlerde açılmak için saklanan bir brendy şişesinin hemen yanına kıvrılmış yatan evin kedisini görebiliyordu.  Bu manzaranın sıradanlığı, genç adamın parası olmadığı için satın alamadığı güzel ve pahalı şeylere düşkünlüğüyle ters düşüyordu. Proust, bu estetik meraklısı adamın kendi burjuva evine bakınca nasıl rahatsız olduğunu, gördüğü ihtişamlı müzelere ve katedrallerle kendi evini nasıl karşılaştırdığını merak ediyordu. Genç adam, evlerini uygun biçimde dekore edecek parası olan bankerleri kıskanıyordu. O evlerde her şey güzeldi, şömine maşalarından kapı tokmaklarına kadar her şey sanat eseriydi. Kendi evinin kasvetli havasından kurtulmak için, Hollanda’ya, İtalya’ya, Louvre gidebilir, oradaki muhteşem şeylere bakınca gözü gönlü açılırdı. Proust onun hayatını kökten değiştirmek istedi. Onu müzenin çok daha farklı bölümüne, Jean-Babtiste Chardin’in yapıtlarının sergilendiği galerilere doğru yönlendirdi.



 
Bu garip bir seçim gibi görünebilir, Çünkü Chardin ne limanları ne prensleri konu etmiş tablolarında. Meyve kaseleri, sütlükler, çaydanlıklar, ekmek somunları, bıçaklar, şarap dolu bardaklar ve dilimlenmiş etler çizmekten hoşlanıyordu. Mutfak araç gereçleri, yalnız çikolata kavanozları değil, tuzluklar, süzgeçler resmediyordu. Chardin’in insan figürlerinin kahramanca bir şeyler yaptığını söylemek güçtü: Biri kitap okuyor, bir başkası oyun kağıtlarından kule yapıyor, bir kadın elinde birkaç ekmekle çarşıdan gelmiş evine giriyor, bir anne nakış işleyen kızına hataları gösteriyordu.
 
Chardin’in tabloları inanılmaz derecede çekici, baştan çıkarıcı tablolardı. Çizdiği bir şeftali, meleklerin yanakları kadar pembe ve dolgundu, midyelerle ya da limon dilimleriyle dolu bir tabak, oburluğun ve şehvetin simgesiydi. İçi temizlenip kancanın ucuna asılmış vatoz, yaşamı boyunca korku saçtığı denizleri hatırlatıyordu. Balığın iç kısmı koyu kırmızı kan rengindeydi, mavi damarlar, beyaz kaslar görülüyordu, balık bu haliyle bir katedralin rengarenk boyanmış tavanını akla getiriyordu. Nesneler arasında uyum söz konusuydu. Şöminenin önüne serilmiş kilimin, iğne kutusunun ve yün yumağın kırmız tonları arasında bir dostluk var gibiydi. Bu tablolar bizim dünyamıza açılan birer pencereydiler. İlk bakışta kendi dünyamız benzettiğimiz ama alışılmadık biçimde çekici tablolardı bunlar.




Chardin , önceden yalnızca saraylarda ya da prenslerin yaşantılarında bulunduğu güzellikleri, biraz çabalayarak kendi çevresinde bulunabileceğini göstermişti. Artık onları o kadar kıskanmayacaktı. Metalin ve çanak çömleğin de büyüleyici olabileceğini, gündelik mutfak eşyalarının da değerli taşlar kadar olabileceğini göstermişti.

 


 
Proust şunu öneriyordu: Mutfağa girdiğin zaman, bu harika, bu güzel, tıpkı Chardin gibi diyeceksin kendine. Proust bize başkalarının hayatı şartlarını kıskanmamız için neden bulunmadığını, her nesneye doğru değeri vermeye davet ediyordu. Proust, aynı zamanda güzellik anlayışımızın durağan olmadığını, ressamların tabloları ile daha duyarlı hale gelebileceği, bu sayede bizim önceden görmezden gelinen estetik nitelikleri takdir edebileceğimizi ifade ediyordu.

Bir şeye ikinci kez bakmanın getirdiği mutluluk Proust için iyileşmenin en iyi yoludur.
Proust’un Louvre sarayında en çok beğendiği sekiz tablo:
Watteau Gemiye Biniş yada Kayıtsız, Chardin’den üç tablo Oto-portresi, karısının portresi, Ölü Doğası, Manet Olympia, Carot Dante Kayığı, Chartes Katedrali, Millet  İlkbahar bir de Renoir Tablosu
 
Resimler Google kanalıyla alınmıştır.
 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt