×

“Usta-Çırak ilişkisi ya da Teori-Pratik Eşleşmesi”



“Usta-Çırak ilişkisi ya da Teori-Pratik Eşleşmesi”

H.Avni Gündüz
 
““Öğrenme, insanlar ve kurumların değişmesini gerektirir.”

Diplomayı daha almadan hayaller kuruluyordu. Dünyanın neresine gidersek gidelim bizi tercih edecek uluslararası firmalar olmalıydı. Derslerdeki problemleri el ile çözüp virgülden sonra iki üç rakama kadar iniyor, bir taraftan kV derken diğer taraftan mA. hesaplıyorduk. Staj sırasında bazı formülleri bilemeyen abilerimize de şaşıyorduk. Böyle bizim gibi mühendisleri kaçırırlar mı hiç? Havalıydık yani...

 

 
Derken, diplomayı alıp ertesi sabah Kızılay’daki EMO Genel Merkezinde kayıt olmuş ve mühendis olmuştuk. Zaten son senemizde yine Kızılay’da TMMOB’nin bulunduğu sokakta ilerlerken sokaktaki direklerde üstte bulunan 3 iletkenin YG hattı, altındakilerin de AG hattı olduğunu bile keşfetmiştim. Olay bu kadar basitti(!). (Orada çift devre AG hattı olduğunu seneler sonra gittiğimde gördüm). Kafadan attık ama tutmamıştı. Kaz’ın ayağının her zaman öyle olmadığını hayat öğretecekti.

Dünyadaki diğer ülkelere gitme işi olmadı çünkü burslu olduğumdan PTT’de işe başladım. Kanada fırsatı oldu ama orada da yurtseverliğim tuttu, gitmedim.

Hangi işle uğraşırsan ilgi de doğal olarak oraya yoğunlaşacağından ben de Radyolink binalarında jeneratör ve kumandası üzerine odaklandım. Yeni yeni gelişen kartlı kumanda sistemleri üzerinde (biraz da elektronik bilgimiz var ya) çalıştım ve teknisyenlere elektroniğe giriş dersleri bile verdim. Jeneratörleri teknisyenlerden öğrendim. Hepsi canavar gibiydi. Gözleri kapalı söküp takabiliyorlardı.

 YG tarafını ihmal etmeye başlamıştım ama Batman civarındaki bir istasyonda neden jeneratör çalıştırıyoruz ki birkaç km ötesinden ENH geçiyor çok fazla yakıt tüketiyoruz diye ahkam bile kesmiştim. Hele yine 900 küsur metre yükseklikteki istasyona kendimizi rüzgârdan içeriye zor attığımızdan olacak Ankara’ya döndüğümüzde zar zor çıkılan tepeye mazot götürülmesinin güçlüğü nedeniyle rüzgâr gülünden elektrik elde edilmesini önermişim (1976). Fikir çok ama “nasıl olacak?” deseler, “ben bilmem, başkası bilir” demekten başka çarem yok. Bir ustaya sormalı.
Nasıl olacak? İşte bütün sorun bu…

İlk şok, motorlarla ilgili Türkçe bir terimi doğru dürüst anlayamayınca gelmişti. Sonra askerlik görevi sırasında (İnşaat emlak) ustalardan epey terim öğrenmiştim. “Protur (protodur) kablo” veya “Kablonun rölesi (fazlası)” vb ne demek diye epey uğraşmışlığım oldu. Kullanılan kablo çeşitlerini bilmiyordum. Şimdiki gibi internet mi var? Google amcaya sorunca yanlış sorsan bile düzeltiyor. 

Foça amfibi alay lojmanlarına 250kVA bir trafo gerekince de soluğu ESHOT Elk. Şebekede almıştım. Bir de ustalarımdan Elk. Müh. Hüseyin Açıkgöz yardımcı olmuştu. Nur içinde yatsın. Tek hat şemalarında ne olduklarını anlamak tamam da çeşitlerini ayırt edemediğim direk, trafo, ayırıcı, sigortaya bakınca farklarını artık anlayabiliyordum. 

Öğrenmenin yeri ve yaşı yoktur derler ya doğru söz. Usta elektrikçilerden, teknisyenlerden pek çok şey öğrendim. Öğrendiklerimin hepsi doğru muydu? Elbette değildi ve elimize geçen yazılardan, dergilerden karşılaştırmasını yapınca bir sonuca varabiliyorduk. O zamanlar bilgiye ulaşmak gerçekten çok zordu. 
Malzeme derslerinin ve belli bir program dahilinde stajların önemi çalışma hayatında kendini gösteriyor. Ancak lise düzeyindeki eksiklikler mühendislik fakültelerinde bir yıl matematik, fizik ve kimya okutulmasına ve mühendislik derslerine sadece 3 yıl ayrılmasına neden oluyor ki daha yeterince mesleğe ısınmadan ve zorluklarla bir staj yeri bulununca iş formaliteye dönüyor. Boşa harcanan zamanlar… Meslek hayatında ustaların önemi burada ortaya çıkıyor.

Askerlikten sonra Narlıdere’de Elektrik Şebekesinde çalışmaya başladım. Biraz hatları direkleri biliyorum. Gerisini öğrenip belki(!) ileride serbest çalışırım. Düşünce biraz böyle ama sonuç hiç de öyle olmadı. Neyse, ilk günlerimde en önemli uğraşımız sokak lambaları. 75 W lambalar yok satıyor. Enflasyon almış başını gidiyor. Vatandaş kendisi alıp bize getiriyor, bizim ekipler de onun evinin önündeki direğe takıyor. Sokak aydınlatmasının önemini orada öğrendim ve ileride çok faydası oldu bu bilginin.

Bir gün Narlıdere şoför imtihan pistinin karşı sokağında sigortanın takıldığını ancak bir süre sonra tekrar attığını hattı tutturamadıklarını söylediler. Gece görmeye gittik. Devir siyah beyaz televizyon devri. Haftada bir gün diziler oluyor. Hafta sonları da müzik programları. Maç yayını filan henüz yok. 
 


O akşam “Kaçak” dizisi var. Dr. Kimble herkesi ekrana kilitliyor. Ha yakalandı ha yakalanacak derken yine kaçıyor! Hat boyunca yürüyoruz. Ortalık sakin. Pencerelerden kahkahalar ve bağırmalar duyuluyor. Birden elektrikler gitti. Her pencereden derin bir “aaa...” sesi geldi. Sigorta atmıştı. Biraz bekleyip sigortayı değiştireceğiz ama neden atar ki? Diğerleri atmıyor. Kâğıtta yazan gibi değil, hadi bul bakalım. Sıkıntı büyük. Sigortayı değiştirdik. Bu sefer alkış sesleri. İnsanlar mutlu ama ben sorunu kafamda çözememişim daha. Yürürken direklere bakarak gidiyorum. Üstteki telin aşağıya doğru sarkmış olduğunu görür gibi oldum. Deneyimim yok ya fazla üzerinde durmadım ama tel yavaş yavaş sarkıp alt tele dokununca pencerelerden yine o sesler gelmeye başladı. Jeton düştü! Ancak o saatte yapacak bir şey yok, yarım saat daha bekleyip sigortayı taktık.
 

 
Sabah teknisyen ve ustalarla ne yapabileceğimizi konuştuk. Travers aralarının az olduğunu, tel kesitinin yetersiz olabileceğini, elimizde biraz tel olduğunu ve o arayı değiştirebileceğimizi söylediler. Ama en önemlisi iletkenlerin akımın artmasıyla sehim yapacağını gece elimdeki üç beş kitap ve dokümandan bulmamdı. Oysa fizik derslerini almıştık değil mi?

Elektriklerin sık sık kesildiği, kısıtlamaların yapıldığı bir dönemdeydik. Dolayısıyla fazla şikâyet gelmedi ama insanların elektrikle mutlu olabildiklerini orada gördüm. Daha sonra, doğru veya yanlış ama imar aflarıyla birlikte elektrik götürdüğümüz gecekondu mahallelerindeki insanların sevincini ve mutluluğunu onlarla beraber yaşadık.  Elektriğin olduğu köy, kasaba ve mahallelerde yaşamın yeniden şekillendiğini, ticaretin geliştiğini ve sanayi sitelerinin oluştuğunu gördük. Bir birim elektriğin yedi birimlik katma değer yarattığını öğrendik.

Elimizdeki çalışmayan pensampermetre’nin yenisini Yaşar Bey’den (Yaşar Seke) almamız elimizi güçlendirmişti. Hangi faz yüklü ise branşmanları diğerlerine aktarıp dengeleme yapıyorduk. Söylemesi ne kadar kolay: Akım, gerilim, iletken kesiti, mesafe, yük dengelemesi, direk seçimi, trafo gücü. İş uygulamaya gelince insan tutuluyor. 

Daha sonra TEK ve TEDAŞ’taki “usta mühendis”lerle, teknisyen ve ustalardan faydalı bilgiler edindim ama oralarda o zamanlar “usta” sayısı da fazlaydı. Deneyimli usta ve teknisyenlerin yanı sıra “usta mühendis”lerin varlığı benim dönemimde büyük bir şanstı. 

 

Teori-Pratik ilişkisi, teorik bilgilerin öğrenildikten sonra bırakılması anlamına kesinlikle gelmez. Öğrenme her yönüyle süreklidir. Günümüzün iş ortamında öğrenme çok daha önemli çünkü bilgi hızla çoğalıyor ve teknoloji gelişiyor. Unuttuklarımızı da düşünürsek senede 2-3 hafta ve her günümüzün bir saatini öğrenmeye ayırmalıyız. 
manufacturing-quality-glossary-page-is1448503753-feature-640x360

Daha iyi öğrenmek için çeşitli yöntemleri kullanabiliriz ancak:

•    Öğrenme istekli düşüncedeki kişiler olması ilk öncelik olmalı,

•    Genellikle insanlar hızlı ve otomatik olarak düşünür. Daha iyi öğrenmek için yavaşlamak ve metodik olarak               düşünmeli, 

•    İyi öğrenmek ve iyi düşünmek için “içgörü süreci”, “varsayımları açma” ve “eylem sonrası gözden geçirme” gibi        eleştirel düşünme araçlarını kullanmalı,

•    Bir öğrenme organizasyonu oluşturmak ve öğrenme organizasyonları, öğrenme, deney ve olumlu destek                  besleyen ortamlar yaratmaya çalışılmalı, 

•    Sadece sonuçlara değil davranışlara dikkat etmek gerektiği de bilinmelidir.

 

 
Öğrenen organizasyon liderleri değişimi destekler, rol modelleri haline gelir ve iyi öğrenirler. Öğrenme organizasyonları çalışanların katılımını destekler ve “eleştirel düşünme araçlarını” kullanır. Öğrenme organizasyonları, söylemeyi değil sormayı ve dinlemeyi vurgulayan "alçakgönüllü sorular" olan öğrenme konuşmaları uygular.

Hep birlikte unuttuğumuz şey ise ülke çapında ortak akılla doğru dürüst planlama yaparak bilgi ve teknoloji üreten yapıları yeterince kurup geliştirememek… 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt