×

17 Ağustos 1999 Depremi Sonrası Yaşadıklarım



17 Ağustos 1999 Depremi Sonrası Yaşadıklarım

Oğuz Güren 

 
17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03.02 de Marmara bölgesinde Kuzey Anadolu fayının batı bölümünde oluşan 7.4 büyüklüğündeki deprem özellikle Yalova,  Karamürsel, Gölcük, Değirmendere, Adapazarı, Kocaeli, Düzce, Bolu, İstanbul,Bursa, Zonguldak ve Eskişehir’i kapsayan çok geniş bir alanı etkilemişti. 

Deprem ; çok sayıda yapının  yıkılmasına ya da ağır hasar görmesine , 10’binlerce insanın hayatını kaybetmesine ,etki alanındaki büyük sanayi tesislerinde ve ticarethanelerde  çok önemli iş gücü kaybına ve maddi zararlara neden olmuştu. .(3.5 milyar ABD $)

 Deprem merkezlerine  yakın trafo merkezleri; ya tamamen yıkılmış ya da teçhizatları ağır hasar görmüş ,elektrik enerjisi temininde zorluklar yaşanmıştı

17  AĞUSTOS  1999  DEPREMİ  SONRASI YAŞADIKLARIM 1999-2001 tarihleri arasında TEDAŞ Genel Müdürlüğü’nü önce vekaleten daha sonra asaleten yürütmüş  olan üniversite arkadaşım Oğuz Güren in anılarından derledim.

Okurken sadece deprem faciasını değil, kişilerin görevlerine uygun seçilmesinin önemini ,seçilmiş kişilerin görevlerini yapmak için verdiği uğraşları ; hertürlü riski göze alarak gerektiğinde insiyatif kullanarak aldıkları kararları ve onlara bu imkanları sağlayan yöneticileri de yakından gözlemleyeceksiniz.
 
Hepimizin dileği bir daha böyle felaketlerle karşılaşmamak …

Tülay  Kanıt 


17 AĞUSTOS 1999

1999 yılında ilk altı ayının olağan iş yoğunluğunun üstüne; yaz mevsiminde  tüm yurtta  kullanılan klimaların devreye girmesiyle oluşan elektrik enerjisi tüketiminin aşırı artışının nasıl karşılanacağı; Tüm Türkiye’de üretilen enerjinin, tüketilen enerjiye yetmediği; yapılan enerji yatırımlarının dönemi içinde bitirilme çalışmalarının çok sıkı takibi gerekmektedir. Yükselme eğilimi içinde olan kayıp kaçak oranının  durdurulması(1997yılı oranı%18.7,1998 yılı oranı%19.5) ve de aşağıya çekilmesi için yapılan çalışmalar; alınan önlemlerin takibi için yapılan bölgesel toplantılar ve enerji kullanılmasında tasarruf yapılması  için uygulamalı tedbirlerin alınması çalışmalarından     yorulmuş biraz  uzaklaşmak için bir hafta yıllık izine çıkmıştım.
 
13 Ağustos 1999 günü ailece özel arabamla,memleketim güzel Çanakkale’ ye baba ocağına  geldik . Çok mutluydum eski anılarım  bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti  .Ne zorluklar ne sıkıntılarla köylere enerji vermiştik, ama enerji verdikçe köylülerin” bizleri nurlara kavuşturdunuz Allah sizlerden razı olsun “dediklerinde yorgunluklarımızdan eser kalmıyordu.

Eski dostlar ile geçen tatil günleri 17 Ağustos gecesi cep telefonumun  acı acı  çalışı ile bitti, . Ankara Keçiören de oturan kardeşim Nilgün ağlıyarak “sağ mısınız buralarda çok büyük deprem oldu dakikalarca sallandık, sanki dünyanın sonu geldi, elektriklerde kesildi, hakkınızı helal edin “ dedi ve telefon kesildi. 

Çanakkale de de elektrikler kesilmişti. Hemen yanımdan hiç ayırmadığım telsizle Çanakkale arıza merkezini aradım. Nöbetçi teknisyen saat 03:00 'te Bursa- Eskişehir-Adapazarı ve İstanbul çevresinde çok şiddetli bir deprem olduğunu ve  anında elektriklerin tüm yurt ta kesildiğini, ne zaman geleceğinin bilinemediğinin bilgisini verdi. Nöbetçi Teknisyene;  sabah erkenden arazili bir araç göndermelerini İstanbul’a gideceğimi söyledim. Bu arada da Eceabat’a saat 04:30 da enerji verildi. Trakya’ya, Bulgaristan üzerinden enerji verilmişti. 

Hemen hazırlıklarımı yaptım saat 06:30 da şoför Ahmet Köseoğlu bir arazi arabası ile geldi, bu arada Ankara’yı aradım ama hiç iletişim yoktu. O anda karar değiştirdim. Çünkü Ankara’da ki arkadaşlar İstanbul’a öncelik verirler ve oraya ulaşırlardı .Ben Yalova’da 1984-1987 yıllarında Baş mühendislik yaptığım için  yöreye daha faydalı olurdum Bu düşünceyle, önce Bursa’ya  oradan da, Yalova’ya gitmek üzere yola çıktım.

Yolda sürekli Ankara’yı aradım. Nihayet saat 07:30’da Genel Müdür Vekilimiz ile görüştüm. Çanakkale’den yola çıktığımı, Yalova- Gölcük- Karamürsel e gideceğimi söyledim, başarılar diledi. Durumun çok vahim olduğunu saat 07:00 den itibaren tüm yurda peyderpey enerji verildiğini söyledi. 

Saat 10:00’da Bursa’da idim. Bursa Müessese Md. Ve üst düzey yöneticiler ile toplantı yaparak Bursa Müessese sınırları içindeki sorunları  görüştük. Bursa’nın; Gemlik, Mudanya, Orhangazi ve İznik ilçelerinde yıkılan binaların ve can kayıplarının  olduğunu ,saat 07:35 ten itibaren enerji verilmeğe başlanıldığı elektrik dağıtımı açısından fazla bir sorun olmadığını ancak, halkın evlerine girmediğini öğrenince  sokak aydınlatmalarına öncelik verilmesi talimatını verdim. 

Sonraki hedefim Yalova idi. Yolda giderken telsizden Bursa şebekesine kontrollü olarak enerji verilmesini izliyordum.  Orhangazi’ ye yaklaştıkça trafik arttı.T.I.R.’lar, kamyonlar, kamyonetler arka arkaya içleri insanlar, eşyalarla  tıklım tıklım dolu olarak Bursa istikametine gidiyorlardı. 

Nihayet saat 12:00'de Yalova şehir merkezine ulaştım. O güzelim şehir harabe gibiydi, her yer yıkık ,tozlar her tarafı kaplamış, binaların sanki boyları kısalmış, boyaları- sıvaları dökülmüş, acayip bir şekilde yamuk yumuk duruyorlar anlatılacak gibi değil. 

Arıza merkezinin olduğu Yalova- 1TM'ye yaklaştıkça şehir AG-OG şebekesinin de ağır hasarlı durumunu görüyordum. Direklerin bir kısmı orta yerinden kırılmış, bir kısmı da üzerindeki iletkenler koparak yolların üzerinde darmadağınık bir şekilde duruyordu. 
 

Arıza Merkezinde Müessese müdürü ve yardımcısı, İşletme Bakım Md.,Elektrik teknisyenleri ve birkaç işçi arkadaş ile oradan oraya koşturuyorlardı. Beni karşılarında görünce şaşırdılar . Durumlarını bile anlatamadılar. Her birinin gözleri kan çanağı gibi kıpkırmızı idi. Müessese Müdürü; gece Saat 03ten itibaren elektriklerin kesik olduğunu ,halen (09:30 itibariyle) Yalova Çiftlikköy-2TM(154/34,5Kv)’den enerji alınamadığı, trafo merkezindeki trafoların devrildiği bilgileri geldiğini  dolayısıyla; şehir merkezine-Çınarcık ve 30 köye elektrik  verilemediğini  ” söyledi. 


Herkes can derdine düşmüş önce ailesini kurtarmayı, emin bir yere  götürmeyi istiyorlardı. Bir an önce  çevre illerden takviye ekip istememiz gerekiyordu  Öncelikle TEAŞ a ait Yalova Çiftlikköy 154kV’luk TM’i devreye alınmalıydı. Ayrıca buradaki felaketin boyutlarını Ankara’ya ulaştrılması için, Bursa  Müessese Müdürlüğü ile acilen görüşmem gerekiyordu. Ancak hiçbir şekilde telefon irtibatı  kuramıyordum. Hemen Çiftlikköy’e gitmek üzere arıza merkezinden ayrıldım. 

Çiftlikköy’ün hali daha da feciydi.Tüm yazlık siteler yerle bir olmuş ,her yer beton yığını, anlatılması  imkansız bir manzara felaket-felaket.

Yalova- Karamürsel yolu  sanki tarla yolu gibi olmuş arazi aracımız ile  zorlukla ilerliyorduk. Nihayet Yalova ve çevresine elektrik veren 154kV‘luk Trafo merkezine geldim (2X25 MVA olan  trafolar ,2x50 MVA olarak değiştirme aşamasında deprem meydana geldiğinden işlem yarım kalmış ;1x25 +1x50 MVA  trafolar devrede imiş) Mesul tablocu arkadaş beni tanıdı.”geçmiş olsun” dedikten sonra kramportörün durumunu sordum, çalıştığını ayrıca Bursa’dan Trafo bakım-onarım ekibinin geldiğini ve Şalt sahasında çalışmalara başladıklarını söyleyince , hemen yanlarına gittim. 

İki indirici trafodan biri, raylarından  çıkarak yan yatmış yarısı  toprağa gömülmüş ,YG ve OG buşingleri kırılmış,yağ sızdırıyordu. Diğerinde fazlaca bir hasar yoktu . Ancak  demontaj  durumdaki diğer trafolar yan yatmış “kurtarın bizi” der gibi duruyorlardı. 154kvluk açık şaltta; her ayırıcının kontaklarında zarar oluşmuştu. Ayrıca 154Kv Orhangazi fiderindeki destek izolatörü kırılmış. Bursa’dan gelen trafo bakım ekibi tüm güçleri ile çalışıyor ,kesici ve ayırıcılardaki hasarlanan parçaları yenileri ile değiştiriyorlar aynı zaman da ayarlarını da yapıyorlardı.

Ben bu arada kuranportörle TEAŞ Bursa Merinos T.M.  vasıtası ile Müessese müdürü ile irtibat kurarak; Yalova ya, başka Müesseselerden ekip takviyesi ve her türlü elektrik malzemeleri gönderilmesi için TEDAŞ Genel Müdürlüğümüz  İşletme Bakım Daire Başkanı ile görüşmesini istedim. 

Trafo merkezindeki çalışmalar devam ederken; Yalova AKSA fabrikasından kojenerasyon tesisleri müdürü  geldi ,perişan haldeydi. Beni görünce şaşırdı.” Geçmiş olsun” dedim .Çok telaşlı oluşu dikkatimi çekti. Nedenini anlatınca ben de ürperdim. AKSA fabrikalarının çok zehirli kimyasallarının depolandığı silo, deprem nedeni ile hasarlanmış, kimyasalların hava ile teması sonucu öldürücü gazlar oluşuyormuş . Şimdilik bir tehlikesi yokmuş ancak sızıntı çoğalırsa hayati tehlikenin olacağını anlattıktan sonra acilen enerjiye ihtiyacı olduğunu söyledi.

34.5 kV’luk Enerji nakil hattının hasarsız olup olmadığını sordum,  bilemediğini saat 03.00 ten beri elektriklerin olmadığını yineledi. Yalova TM ‘nin devreye girmesinden sonra AKSA fabrikasını besleyen hat sağlamsa beslenebileceğini, ancak  önceliğin Yalova şehir fiderleri olduğunu açıkladım.
 
Yeniden bakım ekibi ile görüşmeğe devam ettim; ekip şefi; her şey yolunda giderse saat 19. 00 dan sonra trafoyu devreye alarak sağlam fiderlerin besleneceğini söyledi.. Bunun üzerine  tekrar Yalova şehir arıza merkezine döndüğüm de, Müessese Md. Valilik kriz merkezine gitmiş olduğunu öğrendim. Ben de  oraya gittim. 

Kriz merkezi şehir stadyumunun yanındaki araç park alanına kurulmuş. Tam bir mahşer yeri ;  İki tane yan tarafları açılmış çadır  içinde dört-beş masa ve etrafında bir sürü insan kalabalığı.  Kriz merkezinin yanında   tamamı yerle bir olmuş korkunç apartman görüntüleri vardı. O mahşeri kalabalıkta; Müessese Müdürü  Yalova Valisi Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü ile toplantı halindeydi. Toplantıya bende katıldım. Yalova ve çevresinin enerji sorunları ile ilgili bilgi verdim. Yalova TM’nin saat 19.00 dan sonra besleneceğini Yalova Müessesemizin  ekiplerinin de şehir merkezi ve köylere kontrollü enerji verebileceklerini söyledim. Ayrıca çevre illerden takviye ekiplerin yarın intikal edeceğini,( şimdilik) 4 ad jeneratör,3 ad sepetli araç ve 4ad ekip (17kişi) gönderilebileceğini anlattım. 

Müessese müdüründen aldığım ilk bilgilere göre; şehir içinde 3ad.direk tipi trafo yere düşmüş,5 ad. Bina tipi trafonun duvarlarında büyük yarıklar oluşmuş,  OG müşterek direklerden bir kısmı  üzerindeki 3/0 kesitli iletkenlerin kopmalarından dolayı eğilmiş,17ad.direk kırılmış, çok sayıda AG iletken kopuğu tespit edilmişti.

 
Çiftlikköy  şebekesinde de çok sayıda iletken kopuğu vardı, yazlık sitelerde binaların tamamına yakını yerle bir olduğu için, elektrik  verilmesi  mümkün değildi. Altınova’da 5ad direk tipi trafo devrilerek yere düşmüş kullanılmaz durumdaydı. AG ve OG hatlarının büyük bölümünde iletkenler kopuk ve parça parça oldukları için enerji verilmesi mümkün değildi. 

Çınarcık ta; ise birçok yazlık site  ağır hasarlı,30 dan fazla apartman yıkılmış. OG ve AG iletkenlerinin bir kısmı koparak caddelerin üstünde,  tehlikeli bir durumda idi.

İlk acil ihtiyaç olarak:8ad. 36Kv 250KvA trafo,11ad.36Kv 160KvA trafo,4ad. 15.8Kv.400KvA trafo,5ad. 15.8Kv 250KvA trafo,100ad.ağaç direk olan  taleplerini aldım. 

Kriz merkezinden ayrılarak arıza merkezine geldim. İşçi arkadaşlar Devlet hastanesi, Türk Telekom santralı, kriz merkezi, stadyum ve iskele meydanı  civarındaki şebekeleri toparlamağa başladılar. Bu arada şehir merkezindeki sokak lambalarını onarımları devam ediyorlardı. Saat 16 sıralarında, Şehir şebekesini besleyen fiderlerden biri enerji verilebilir duruma getirildi. Onarılan ana hatta enerji verilmesi için, Telsizle Çiftlikköy 154kV’luk  TM  aranmasına rağmen cevap alınamıyordu.

Bunun üzerine saat 17 de Çiftlikköy154kV TM’ deki çalışmaların durumunu görmek ve niçin telsize cevap vermediklerini öğrenmek için yola çıktım. Yalova‘ya enerji verdirdikten sonra Karamürsel ve Gölcük oradan da İzmit’e giderim düşüncesiyle, Çiftlikköy kavşağını henüz dönmüştüm ki arabalar, insanlar sanki herkes üzerimize çıkacakmış gibi bize doğru    geliyordu. Aracımızı çok zor ilerliyordu. Bu arada Yalova ya doğru koşan bir polisi durdurdum,” neler oluyor” diye sorduğumda, aldığın cevap korkunçtu; “Yalova-Karamürsel yolu kapalı ne zaman açılacağı bilinmiyor, ayrıca Aksa fabrikasından havaya öldürücü ve çok   zehirli gazlar yayılıyor, onun için herkes kaçıyor sizde kaçın canınızı kurtarın” Telaşlandım ama Yalova şehir merkezine enerji veremezsek yaşam tamamen duracaktı. Bu   düşüncelerle 154kV Çiftlikköy trafo merkezine ulaştım. Ancak merkezin kapıları ardına kadar açıktı  ve içeride ne güvenlik elemanları, ne Bursa’dan gelen trafo bakım ekibi, ne de vardiyalı  teknisyenler vardı .Adeta trafo merkezi terkedilmişti. Trafo lojmanlarında bile kimse yoktu. Yalova arıza merkezinin telsiz aramaları devam ediyor, kuranportör sürekli çalışıyordu. Milli yük tevzi -Bursa TEAŞ Müdürlüğü Çiftlikköy T.M.’ini  arıyor, ama kimse olmadığı için cevap verilemiyordu. Telsizle Yalova merkezi aradım . Müessese Md.  Valinin yanına gitmiş. Çiftlikköyün boşaldığını herkesin kaçtığını trafo merkezinde de kimsenin olmadığını söyledim. beldenin boşaltılmasının Valilik  emri olduğunu söyledi. 

Yapacak tek bir şey kalmıştı ,tablocuları bulacaktım, Vali beye tablocuların bulunması için jandarma ve polise görev verilmesini söyledim. 1984-1987 yıllarında Yalova Başmühendisi olarak çalışmamın tecrübesinden faydalanarak tablocu teknisyenlerin yukarıdaki(dağlara doğru) köylere doğru gideceğini tahmin ederek Elmalık ve Gacık köylerine doğru gitmeğe başladım, 3-4 km sonra köye geldim. Telsizden tablocu İbrahimin trafoya geldiğini bildirdiler hemen geri döndüm. Saat 20.00 de Yalova şehir şebekesini besleyen bir fidere enerji verildi. Devlet Hastanesi ,Türk Telekom santralı, Kriz merkezi, iskele meydanının bir bölümü ve bir miktar  sokak aydınlatma lambalarına enerji verildi. Bu sırada AKSA fabrikasındaki zehirli gaz sızıntısı önlenmiş ,tehlikeli durum ortadan kalkmıştı. Ancak Yalova, Çınarcık Çiftlikköy, yazlık siteler ve çevre köyler deki yapıların büyük bölümü yıkıldığı için elektrik  ikinci plandaydı. Bu yerleşim yerlerinde sadece aydınlatma ve kurulan çadırlara enerji verilmeğe çalışılmaktaydı.

Bursa ya gitmek üzere saat 21.30 civarında Yalova’dan  ayrıldım. Yalova- Orhangazi-Gemlik-Bursa karayolu ; kendi araçları ile ya da buldukları  kamyon-TIR gibi araçlarla kaçarcasına Yalova’dan uzaklaşanlarla doluydu. Bu durumda aracımız çok  yavaş gidiyordu. Araçların içindeki insanların telaşını ve korkularını  gördükçe durumun ne kadar kötü olduğunu tahmin ediyordum. Saat 23.30 civarında  Bursa Müessese Müdürlüğüne  ulaştım. Müessese Md ve diğer Md. Arkadaşlarla toplantı yaparak, Bursa ile ilgili son bilgileri aldım. Yalova’ya ilave ekip ve malzeme takviyesini planladık.

Saat  02:00 den  bir şeyler yiyerek misafirhanenin en üst katında yatmak üzere odalarımıza çekildik.. Bir müddet uyuyamadım, sürekli sallanıyormuşum gibi geliyordu.

18 AĞUSTOS 1999

Sabah 07.00 ’de, kahvaltı yapmak için alt kattaki salona indiğimde; Müessese Müdürü ve yardımcıları beni bekliyorlardı.

08.00’de Adapazarı, İzmit, Gölcük, Karamürsel e gitmek üzere yola çıktım. Şoförüm bol miktarda ekmek arası köfte yaptırmış, ayrıca arabaya alabildiği kadar şişe suyu yüklemişti. Gemlik- Yeni Sölöz - İznik üzerinden kestirme olarak düşündüğümüz yol kullanılabilen tek yol olarak kaldığından depremle ilgili araçlar ile doluydu Çok yavaş ilerliyorduk. 

Sabah televizyon haberlerinden:  Depremin merkezinin, Adapazarı, Gölcük ve Yalova olduğunu, Gölcük teki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı binalarının tamamının yok olduğunu, Gölcük, Değirmendere, Karamürsel sahil bölümlerinin deniz suları altında kaldığını ,dolayısıyla bu ilçeler arası karayollarının kapalı olduğunu, ölü ve yaralı sayısının yüksek olduğunu ,enkaz altında çok insan kaldığını öğrenmiştim. 

Bu düşüncelerle Pamukova, Geyve ve Arifiye’den geçerek Adapazarı şehir merkezine yaklaştıkça buralarda da; aynı Yalova’daki gibi korkunç manzaralar görüyordum. Yol: kamyonlar, pikaplar, binek araçları ile dopdolu idi. Tüm yollar gidiş geliş olarak kullanılıyordu. Üst geçitlerin büyük kısmı mevcut yolun üzerine devrilmişti, bazı üstgeçit yıkıntılarının altında araçların kaldığı görünüyordu. Herkes şaşkın, kararsız, oradan- oraya koşuşturuyordu. 

OG Enerji nakil hatlarının(34.5kV) direklerinin bir bölümü kırılmış, iletkenler; yolların , araçların ve binaların üzerindeydi. Bazı trafo direklerin üzerindeki, trafolar yere düşmüş, bazıları yan yatmış izolatörleri kırık vaziyetteydiler. Bina tipi trafo merkezlerinin de duvarlarının patladığı, bir kısmının çatısının uçtuğu, bir bölümünün de tamamen yerle bir olarak yıkıldığını gördüm. İçler acısı bir manzaraydı. Yılların emekleri bir anda yok olmuştu. Elektriklerin olmaması kavşakların tam bir keşmekeş olmasına yol açmıştı.
 



         
Nihayet Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.ye ulaştım. SEDAŞ ve TEAŞ İletim Tesis Grup Müdürlüğü aynı kompleksin içinde beraberce hizmet ediyorlardı. SEDAŞ Genel müdürü, Adapazarı il müdürü ekipleri ile birlikte bahçenin orta yerinde 3-4 masa birleştirilerek oluşturulan Kriz merkezinde kah telefonlara bakıyorlar, kah telsizle konuşuyorlardı. Beni karşılarında görünce şaşırdılar, “hoş geldin” diyebildiler. “Geçmiş olsun” dedikten sonra bende masadaki boş sandalyelerden birine oturdum. Deprem anında SEDAŞ Genel Müdürü ailesi ile birlikte Marmaris te tatil yapıyorlarmış. Depremi oradan da hissedilince ve de radyolardan deprem merkezinin Adapazarı olduğunu duyar duymaz kendi aracı ile hemen yola çıkmış sabah saat 07.00 da Adapazarı’na  gelmiş. Teknik yardımcısı ile birlikte o gün akşama kadar bir şeyler yapmağa çalışmışlar. Ancak  şehir merkezinde ağır hasarlı çok fazla bina, işyeri , fabrika ve tesisler olduğu için sadece durum tespitleri yapmak, ekip toplamakla uğraşmışlar. 

Şehir merkezinin su ihtiyacını karşılayan  ana ve tali  boru hatlarının kırılarak devre dışı kalmaları nedeni ile  şehir merkezine su verilememekte aynı şekilde şehir kanalizasyon  şebekesi de harap  olması ile nedeniyle kullanılamamaktaydı. Yani şehir merkezi tam bir felaket yumağı olmuştu.

Öncelikle aynı kampüs içindeki TEAŞ Kuzey batı Anadolu Şebeke- İşletme Grup Müdürlüğü tesisleri ve154kV trafo merkezi şalt sahasına gittim. Açık şalt sahası tamamen çökmüş durumdaydı. Tüm müdürler bahçenin bir kenarına çelik bir masanın etrafında toplanmışlar kuramportör, telsiz ve telefonlarla emirler veriyorlar,  çalışan ekiplerle konuşuyor enerji taleplerini karşılamak  için talimatlar yağdırıyorlardı.

 Adapazarı’nda  ilk gün hissedilen  depremden sonra birçok trafo binası, üzerlerine yıkılan apartmanlar yüzünden kullanılmaz haldeydi. Sahada bulunan trafoların bara bağlantıları kopmuş ,buşingleri kırılmış yaklaşık 2 m sürüklenmişlerdi.Bir cami minaresinin yıkılarak 3x477 MCM ring hattının üzerine düşmesi sonucunda iletkenler kopmuş, bir çok beton direk kullanılamaz hale gelmişti.Şehir merkezini besleyen 6.3kV yeraltı kablolarında fazla bir hasar olmamıştı,ancak enkaz çalışmaları sırasında tedbirsizlik sonucu bir çok yeraltı kablosu koparılmıştı   Refüjlerde yer alan aydınlatma direklerine ait konsolların büyük bir kısmı deprem anındaki sarsıntılardan kopmuştu.Şehir merkezine tek bir fiderden enerji verilebilmekteydi. 

Şehir su şebekesi ağır hasarlı olduğu için suların akmadığını, Belediyeye çok sayıda su ihtiyaç  taleplerinin geldiğini ancak yerine getirilemediğini biliyorduk ama elimizden bir şey gelmiyordu. ancak bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Bu sırada Şoförüm kendi insiyatifi ile Bursa’ dan getirdiğimiz içme sularını ekmek içi köfteleri çevredekilere dağıtmıştı. 

Elektrik kesintisi sadece depremin olduğu yerlerde değildi.(Adapazarı, İzmit, Yalova gibi) Tüm Türkiye de üretim ve talep dengesizliğini doğurmuştu. Bu dengesizlik,  Adapazarı ve Osmanca trafo merkezlerindeki 380Kv’luk iletim hattındaki trafo kesicileri gibi elemanların hasarlanmalarından dolayı meydana gelmiş, 380kV’luk sistemde enerji kesilmişti. 

Bu trafo merkezleri İstanbul ve çevresiyle, iç Anadolu arasındaki temel bağlantı noktasıdır. 380kV İletim hatları İstanbul bölgesi ve iç Anadolu arasında (sadece Paşaköy-Temelli ve Tepeören -Temelli hatları) depremden sonra hala faaliyetteydi Bu nedenle güç iletimi yaklaşık 1000MW iletim kapasitesinden ve stabilitesinden dolayı imkansız hale gelmiştir. Tam güç sisteminin özellikle İstanbul çevresi ve İç Anadolu bölgesi arasında bağlantısının sağlanması için 380kV’luk Adapazarı ve, Osmanca trafo merkezlerinin tekrar devreye girmesi gerekmekteydi.

İlk durağım:ADAPAZARI 380kV TRAFO MERKEZİ oldu 380/154kV trafoların ana ve rezerv yağ tanklarının bağlantı boruları hasarlanmış ,tonlarca trafo  yağı dışarı akmış. mevcut Trafolardaki buşingler kırılarak  her birinden  dışarı yağ sızmış.154kV luk ayırıcılar onarılamayacak şekilde  hasarlanmış, diğer trafolarda 2 adet nötr buşingi,3 adet faz buşingi ayrıca 380kV’luk buşingler kırılmış.380kV kesicinin temeli çökmüş, bu çöküntü hem bağlandığı ekipmanı hem de dağıtım kutusunu hasarlamıştı.154kV’luk kesicide de destek izolatörü kırılmış.154/34.5kV’luk  90 ton ağırlığındaki 100MVA’lık trafo ileriye doğru yaklaşık  1 metre kaymış ve A fazının fiziki  bağlantısı kopmuştu. 



 
2. durağım OSMANCA 380/154kV TRAFO MERKEZİnde de durum farklı değildi 380kV’luk 6 adet kesicinin tamamen kırılarak yerle bir olması dolayısıyla çalışamaz hale gelmişti. 

Her 2 merkezdeki sorunları çözmek için TEAŞ trafo ve hat ekipleri elemanlarından bulabildikleri ile  yeni ekipler oluşturarak bir şeyler yapmağa çalışıyorlardı.  Çünkü elemanların bir kısmının evleri yıkılmış  bir bölümü eşini dostunu kaybetmiş durumda idiler. Grup müdürlüğü çalışanlarının bir kısmı da kendiliğinden müdürlüğüne gelip ekip oluşmasında yardımcı olmuşlardı.Yani bölgedeki TEAŞ Grup Müdürlüğünün  durumu da hiç iç açıcı değildi. 

Grup Müdürlüğü çalışanlarına Başarılar dileyerek tekrar SEDAŞ kriz merkezine geldik. Tüpraş Genel Müdürünün kriz merkezini telefon ile arayarak verdiği bilgiye göre;”Deprem esnasında 115 metre boyundaki bir bacanın devrilmesi sonucunda büyük yakıt depolarının hasarlanmış  çok büyük bir yangın başlamıştı ve giderek büyümekteydi, söndürme çalışmalarının sadece  bir tane olan yangın söndürme uçağı ile yapılmakta olup çok yetersiz kalmaktaydı” Genel Müdür böyle giderse rafinerinin havaya uçacağını ve İzmit in büyük bir bölümünün de yok olacağını söylerken ağlıyordu.. Deprem anında Tüpraş rafinerisinde  130 kişinin görevde olduğunu, bölgede elektrikler ve haberleşmeler kesilince işlerinin çok zorlaştığını ,Rafineride 5-6MW’lık bir enerjileri olduğunu ,ancak  söndürme ve soğutma çalışmaları için acilen 20MW’lık daha  enerjiye  ihtiyaçlarının olduğunu ,temin edilmesinin elzem olduğunu söyleyerek telefonu kapattı. 


 
Bunun üzerine hemen TEAŞ grup müdürlüğünün kriz masasına tekrar gittik. Tüpraş rafinerisinin 20MWlık enerji talebini nasıl karşılayabileceğimizi sordum? Grup müdür yrd: Tüpraş’ı besleyen trafo merkezinde inceleme yapan trafo bakım ekibinin az önce oradan ayrıldığını ancak mevcut iki trafo da hasarlı olduğu için enerji veremediklerini söyledi.( (Trafonun biri yan yatarak hasarlanmış, diğer trafonun nötr  buşingi çatlamış, hafif yağ sızıntısı olduğu tespit edilmiş). Ben ısrar ederek trafo bakım ekibi ile tekrar görüşülmesini istedim. Ekiple tekrar görüşüldü, “talimat verilirse trafoya enerji verilebiliriz” dediler. Bunun üzerine kriz merkezinde tartışma başladı, nasıl enerji veririz ya trafo yanarsa (hasarlanırsa) diye enerji verilme talimatı verilemiyordu. Kendimi tutamadım ve çelik masaya olanca gücümle vurmuşum. ”ARKADAŞLAR KENDİMİZE GELELİM !!,TRAFOYA  ENERJİ VEREMEZSEK RAFİNERİ PATLAYACAK, İZMİT ŞEHRİ HAVAYA UÇACAK ! TÜM SORUMLULUK BENİM.VERİN ENERJİYİ” diyebildim. Masaya yığılıp kalmışım.


TEAŞ  Grup Müd.’lüğü trafo bakım ekibini  trafo merkezine geri çağırarak trafoyu  tekrar gözden geçirmesini ve yağ sızıntısını önlemesi talimatı verildi. Trafo bakım ekibi canla başla çalışarak trafo arızasını giderdi ve Tüpraşa haber vererek  trafoya ve enerji nakil hattına enerji verildi. Böylece Tüpraş rafinerisi; su pompalarının  devreye girmesi ile yakıt depolarının soğutulması ve yangının söndürme çalışmaları hızlandı.


Akşamüstü şehri dolaşmak için  bir araçla kampüs dışına çıktık. Aman Allah’ım her yer karma karışık, binalar yıkılmış, vinçler, kurtarıcılar enkaz kaldırıyorlar , enkaz altından canlı insan çıkarmağa çalışıyorlar. Bazen yaralı olarak kurtulanları alkışlarla ambülansa taşıyorlar, çoğu zamanda feryatlar arasında naaşın üzerini bir şeylerle örterek enkazda çalışmalara devam ediyorlardı. İtfaiye müdürlüğü binasının önünden geçerken tarif edemeyeceğim manzaralara şahit oldum. Man marka burunlu 3-4 itfaiye aracı binanın altındaki garajda göreve hazır halde beklerken  deprem ile birlikte  yıkılan binanın altında kalmış resmen” tost olmuşlar” ,araçların ön tamponları ve farları dışarda kalmış sanki yalvarır gibi bakıyorlar:” kaldırın bu yükü üzerimizden” diyorlardı. Şehrin üzerinde ağır bir koku var ki tarifi imkansız! Daha fazla dayanamadım, kampüse geri döndük. 



Müdürlüğün ana binasında fazlaca bir hasar yoktu, sıvalar çatlamış, çatıdaki kiremitlerin bir kısmı yere düşerek kırılmıştı. Lojmanların üç katlı olanlarında herhangi bir şey olmamış, ancak beş katlı olan lojmanların bir kısmının çatıları yerinden koparak yere düşmüş, kolon ve kirişlerde çatlaklar oluşmuş ,sıvaların büyük bölümü dökülmüş, bazı camlar kırılmıştı. Müdürlüğün arkasındaki boş alana temin edilen çadırlar birinci gün kurulmuştu. Lojman sakinlerinin tamamı lojmanlarına girememişler, geceyi ya çadırlarda veya araçlarında geçirmişler. 

Kompleksin içindeki 154kV’luk eski açık şalt tamamen hasarlanarak, yerle bir olmuş kullanılmaz durumda tam bir bakır  hurda yığını haline gelmişti. Valilik SEDAŞ’taki kriz merkezine şehrin tüm jeneratör ihtiyaçlarını karşılamaları için talimat vermişti .Ancak DSİ, Belediye, YSE, Afet işlerindeki mevcut jeneratörler daha ilk günde tükenmişti. Fırınlar, lokantalar, oteller sıraya girmiş bekleşiyorlardı. Öncelik fırınlarındı. TEDAŞ Genel Müdürlüğümüzden  işletme bakım Daire Başkanı ile görüşüp  öncelikle jeneratör ,alpek kablo, çok miktarda telsiz, vinç, sepetli platformlu araç ,çeşitli güçlerde trafolar, panolar AG izaolatörleri, 35 kv luk VKS, VHT, zincir izolatörleri(OG) demir direk ve traversler malzemeleri istedim. Depremden  hemen sonra Ankara da;hem Başbakanlıkta, hem Enerji Bakanlığında hem de Genel müdürlüğümüzde KRİZ MERKEZLERİ kurulmuştu. 

17 Ağustos 1999 günü saat 03.02  de  7.4 şiddetinde olan deprem sonrası tüm Türkiye de ;(Batı Anadolu ve enerjiyi Bulgaristan, Gürcistan ve İran dan  enerji alan bölgeler hariç) tüm termik ve hidrolik santrallar  devre dışı kalmış  elektrikler kesilmiştir. Saat 08.00 den sonra Yalova, Adapazarı, İzmit gibi enerji nakil hatlarının hasar gördüğü yerler hariç  diğer bölgelere üretim santrallarının devreye alınmasıyla tekrar enerji verilmeğe başlanmıştır. Ancak saat 08.54 te Düzce civarında 4.3 ve 4.2 şiddetinde  meydana gelen artçı bir depremler yüzünden;( Karadeniz bölgesi, enerjiyi Bulgaristan, İran ve Gürcistan dan alan yerler hariç) tüm yurtta yeniden elektrikler kesilmişti. Saat 11.00 dan itibaren depremde ağır hasar gören yerler hariç tekrar enerji verilmeğe başlanmıştı.Akşam olmuştu saat 21.00 de bir şeyler atıştırıp, geceyi geçireceğim  depremden  az hasarlanan misafirhaneye geçtim. Hemen dalmışım, sabah 07:00' da uyandım.

19 AĞUSTOS 1999 ve Sonrası

Kendime şaştım, hiç uyanmadan, deliksiz uyumuşum. Dışarı çıkıp, çevreyi dolaşmağa başladım. Müthiş bir sessizlik vardı, sanki bir el değmiş her şeyin yeri değişmiş , her yer karma karışık olmuştu. Ambulans sesleri erkenden yine acı acı ötüyor, siren sesleri korna seslerine karışıyordu. İki günde alışmıştım, artık robot gibi gibiydim, hislerim azalmış,  olanları kanıksamaya başlamıştım. 

TEAŞ Genel Müdür Yrd. Kriz merkezine geldi. Geçmiş olsun dedikten sonra, hemen konuya girdi.TEAŞ açısından durum hiç iyi değildi, her taraftan enerji talepleri geliyor ancak sınırlı olarak ihtiyaca cevap verilebiliyordu. Özellikle Gölcük-Karamürsel den haber alınamıyordu. Çevredeki trafo merkezleri hasarlıydı ancak enerji nakil hatlarında kayda değer bir hasar yoktu ve büyük bir bölümü enerjiliydi.  En çok hasarlı trafo merkezi 380kV’luk Osmanca trafo merkezi idi. Osmanca trafo merkezine enerji verilemediği için bu trafo merkezinden enerji alan  büyük bir kesimde enerjisiz kalmıştı. 

Aklıma hemen 154kV’luk mobil trafolar  geldi. O günlerde Türkiye de 2 adet 25MVA’lık mobil trafo vardı. Biri Konya da ki tarımsal sulamaların ihtiyacı için sürekli tam yükte çalışan 154kV‘luk trafo merkezlerinin yüklerini hafifletmek için konuşlandırılmıştır. Diğer trafo da yine aynı tarımsal sulamaların aşırı enerji talepleri için geçici olarak Şanlıurfa ya tesis edilmişti. Mevsim itibariyle Şanlıurfa da ki tarımsal sulama talepleri sabit trafo merkezlerinden karşılanabilir seviyelere inmişti. Dolayısıyla Şanlıurfa da ki  mobil trafo geçici bir süreliğine (Osmanca TM devreye alınıncaya kadar) Adapazarı’na getirilebilirdi. 

Bu düşüncemi hemen Ankara TEAŞ Genel Müdürüne aktardım ve mobil trafonun nakli için talimat vermesini söyledim. Gn Müdür ilgili Daire Başkanına talimat vereceğini söyledi, ardından ekledi ;Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı  Müsteşar Yrd.ve, TEDAŞ Gn.Md.Vek. ile birlikte 2 saat sonra  Adapazarı’na   helikopterle geleceklerdi , helikoptere inecek bir alan bulunması gerekliydi. 

TOYOTA otomobil fabrikalarındaki helikopter pisti hasarsız ise helikopterin oraya inebilirdi. Hem helikopter pistinin hem de fabrikanın durumunu görmek üzere  yola çıktık. 

Fabrika SEDAŞ a 1.5 km mesafede  olmasına rağmen yolun hem çok dolu oluşu hem de depremden dolayı oluşan çukur ve tümsekler yüzünden tarla gibi olması dolayısıyla 35 dakika da ulaşabildik. Fabrikanın çevre yolunu takip ederek helikopter pistinin kenarına geldik. Ufak tefek beton çatlaklarına rağmen Pist kullanılabilir durumdaydı. O sırada yanımıza Fabrika Genel Müdürü geldi.. Müdür beye fabrikanın depremden nasıl etkilendiğini sordum? Çevre yolları dışında içeride hiçbir hasarın olmadığını “bir tek cıvatanın bile montaj masalarından aşağıya düşmediğini” ancak elektriklerin kesilmesi ve vardiyada çalışanların ailelerini merak etmeleri ve de evlerinin durumlarından dolayı fabrikayı tatil ettiklerini söyledi.

”Nasıl hiçbir hasar olmadı 300 metre ilerideki  Adapazarı nerede ise yerle bir oldu? “ diye sorduğumda. Aldığım cevap şaşırtıcı idi. “Japonlar fabrikanın altını tamamen su deposu haline getirmişler ve her ay bu su tazelenmekte olup aynı zamanda içme suyu olarak kullanılıyormuş .Söz konusu  su ;depremin tüm basınç ve darbe etkisini sönümleyerek fabrikayı korumuştur” dedi. 

Müdürün bu konuşmaları müjde gibi geldi.. Şehrin ihtiyacı olan suyun bir kısmı buradan temin edilebilirdi. Deprem felaketi şehrin tüm alt yapısını felç etmiş  şehirdeki içme suyu şebekesi çok hasarlı olarak kullanılmaz duruma gelmişti. Şehirde içilecek ve kullanılacak 1 gram  su yoktu. 

Bu sırada Müsteşar ve genel müdürleri getiren helikopter fabrika üzerinde bir tur atarak piste indi..- Durumu tüm açıklığı ile anlatarak son bilgileri verdik. Bizi dinledikten sonra “sizler her şeyi yapıyorsunuz teşekkür ederiz” dediler. İstanbul a gitmek üzere vedalaşarak ayrıldılar. Bu ayrılışa en çok biz sevinmiştik, onlarla tekrar dolaşsak hem moralimiz tekrar bozulacak hem de  diğer işlerimiz aksayacaktı.

İzmit’e gitmek üzere; E5 oto yolu (üst geçit bağlantı köprülerinin  anayol üzerine düşmesi nedeniyle) kapalı olduğu için D100 (devlet karayolu)güzergahından yola çıktık. Bir yandan da radyoyu dinliyor, facianın sınırlarının ne kadar büyük olduğunu düşünüyordum. Tüpraş’ta ki yangının devam ediyordu, böyle devam ederse akaryakıt sıkıntısı olacaktı. 



İzmit şehir merkezi de aynı Yalova, Adapazarı gibiydi apartmanların kimi tamamen yıkılmış, kimi yan yatmış, yollar acayip bir şekilde kasisli idi, sanki televizyonda dehşet filmi izliyordum. Ama burada her şey gerçekti. 
 

 
Körfez Dağıtım AŞ’nin anabinası burularak yan yatmış ve boşaltılmıştı. Karşısındaki park alanı  deprem kriz merkezi olarak 2-3 çadır kurulmuş  müthiş bir sıcaklıkta herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor, oraya buraya koşuşturup duruyorlardı. 

Körfez AŞ. Genel Müdürü  bitkindi, deprem anından beri hiç uyumamış ve oturmamış sürekli araba ile dolaşmış bir şeyler yapmağa çalışmıştı. “Geçmiş olsun “ dedim. Kısa kısa bilgiler aldım. Sonuç şehir merkezinde durum çok kötü idi. Yeterli sayıda ekip kurup önce 34.5Kv luk şebekeyi kontrol  ederek  sağlam trafolara enerji vermeğe çalışmışlar.Öncelikle aydınlatma hatlarına enerji verilmiş çünkü halkın  biraz moral  bulması gerekiyor. Hastahanelere ve fırınlara da elektrik verilmeğe çalışılıyor.Gölcük çok kötü durumdaydı ,yollar kapalı,telefonlar kesik telsize cevap verilmiyordu. Hemen Tedaş Genel Müdürlüğümüzden ilgili Daire başkanını arayarak Gölcük’e çok sayıda ekip ve malzeme göndermelerini söyledim. Orta Anadoludan ve Doğu Anadoludan ekiplerin Gölcük’e varmak üzere olduğu bilgisini aldım. 

Gölcük’e doğru yola çıktık.Yol çok hasarlı idi ,arabamız 4x4 olmasa yol alamazdık.Etraf tam bir harabeyi andırıyordu.Yol kıyısındaki  binaların çoğu yıkılmış ters dönmüş, burulmuştu. OG enerji hatları da aynı binalar gibiydi sağlam hiçbir şey yoktu.Yolda kurtarma araçları ,ambulanslar, görevli resmi araçlar konvoy halinde  çok yavaş bir şekilde ilerliyorduk. Araçlar sık sık durdurulup kontak kapattırılıyor,derin bir sessizlikten sonra; o acaip ses “kimse var mı! varsa ses ver!”deniyor. Ses duyuldu ise hemen enkazın içine giriliyor ve kurtarma çalışmaları başlıyor eğer ki ses gelmezse; tekrar yavaş yavaş yola devam ediliyordu. Bu kontak kapama işlemi ; o esnada yıkılmış binalarda canlı arama işlemi için  mutlak sessizlik içindi. Bazen bu çalışmalar alkışlarla çığlıklarla karşılanıyor, bazen de ağlamalarla karşılanıyordu. Gölcük şehir merkezine yaklaştıkça yaşanan felaketin boyutları artıyordu. Elektrik direkleri kırılarak yollara düşmüş enerji hatları yolu kesmiş herşey, herşey birbirine karışmıştı.Bu sırada araçların bazıları gidiyor bazıları geliyor tam bir arap saçı. Ambülanslar oraya buraya gidiyor sirenleri çalıştırılmıyordu..Körfezden çıkalı 5 saat olmuştu  20 km.lik yolu tam 5 saatte gelmiştik.
 




Gölcük dağıtım merkezinin üst katında ve yan tarafında hizmet veriliyordu. Binada her taraf toz toprak içerisinde kalmış, küçücük bir serçe kuşu  ,şaşkınca oraya buraya uçuyor,duvarlara ,camlara çarpıyor; kanat sesleri sesliği bozuyordu.Bir iki cam açmamızla serçenin bina dışına uçması bir  oldu. Bir masa bulduk, masa deprem dolayısıyla toz içindeydi. Masayı toparladık, temizledik, tozlu sandalyelerin tozlarını da temizleyerek oturduk.Durumu değerlendirirken masanın bir kenarında masanın sahibine ait olduğunu tahmin ettiğim bir bloknot defter  gözüme ilişti. Defter açık kalmış durumdaydı. Günlük yapılacak teknik  işlerin yazıldığı bir not defteri olduğunu anladım. Sahibinin kim olduğunu hala merak ettiğim not defterinin yazılı olan son sayfası çok ilginç bilgilerle doluydu;”Bir deprem olduğunda  ilk önce  neler yapılacak, hangi hatlar,hangi trafolar, ve dağıtım merkezleri öncelikli olarak enerjilendirileceği sıra sıra ,isim isim  yazıyordu.Bu notlar depremden önceki Cuma günü yazılmış olduğunu  gördüm.  O arkadaşa sanki deprem  malum olmuştu.



 
Bir an önce  dağıtım merkezine enerji alarak  aydınlatma direklerine enerji vermemiz şehirde pisikolojik rahatlık sağlamamız gerekiyordu. Bu arada da hastane ve fırınlara da enerji sağlanması gerekiyordu.Elimizdeki jeneratörleri öncelikli olarak  fırınlara gönderdik kalan jenaratörlerden de  şehrin merkezindeki sokak lambalarını devreye almak için ekipler çalışmağa başladı. 

Gölcük hakikaten altüst olmuştu. Tüm vatandaşlar dışarıda sokaktaydı. Bütün evler, iş yerleri; ya çok hasarlı veya yıkılmıştı İlgililerle görüşmelerimi yaptıktan sonra. Gölcük’ün sayfiyesi olan Değirmendere deki apartmanlar ve evler çok hasarlıydı. Sanki deniz Gölcük’ün sahil kısmını yutmuş sahil şeridindeki park alanları, yürüyüş yolları  deniz sularının altında kalmış sahil bölümünü aydınlatan direkler yarıya kadar sulara gömülmüştü. Yani deniz seviyesi en az 6-7 metre  yükselmişti. Gölcük merkezinde tekrar mahşeri yaşadım: vinçler, ambülanslar, çığlıklar iniltiler hepsi birbirine karışmış, bir koşuşturmadır gidiyor.
 
Saat 01:00  sıralarında Ankara’yı TEDAŞ Gn Md. Vekilini aradım .Ardından Müsteşar Yrd.’na  bilgi sundum ve Bakanın TEDAŞ Genel Müdürlüğüne acil malzeme alımlarında” ihale şartı aranmaksızın direk satın alma “yetkisi verilmesini istedim  .İşletme bakım daire başkanı’nı da arayarak çok miktarda telsize ihtiyacımızın olduğunu Aselsan ile irtibata geçilerek talebimizi hemen karşılamaları için  gereğini yapmalarını  söyledim. Bu arada sırada Müsteşar Yrd .araya girerek  direk alım yetkisini Bakan M.Cumhur Ersümer’in verdiğini iletti.

Bu arada elektrik malzemeleri üreten fabrikalar, istediğimiz tüm malzemeleri kendi araçlarıyla Yalova ,Adapazarı ve izmit’e  getirerek çok  büyük iyilikler yaptılar ve hiçbir ücret almadılar. 

Artık Ankara’ya dönüş zamanı gelmişti.

Şoförüm aracın  her tarafını yine ilk yardım malzemeleri, şişe suları, çocuk bezleri ile  doldurmuştu İki saat sonra  yangını bir türlü söndürülemeyen  Tüpraş Rafinerisini görebildiğimiz yol kenarına arabamızı yanaştırdık .  Koca  rafineri kara dumanlar içinde! için, için yanıyor, soğutma çalışmaları için sadece pervaneli  bir uçak 45 dakika da bir su döküyor. Tekrar  dönüyor, tekrar döküyor. Ömür törpüsü gibi, anlatırken bile yoruluyorum, olacak gibi değil.

Geceyi Adapazarı’nda geçirdik. Sonraki gün saat 18.00 sıralarında Ankara  Tedaş Genel Müdürlüğü’ ndeydim. Genel Müdür ve Daire Başkanı'mız ile kısaca görüştüm, zaten sürekli telefonla irtibat kuruyorduk.

Durumum çok kötü idi, rengi siyaha dönüşmek üzere olan kot pantolonum, oldukça kirlenmiş kırmızı renkli bir tişort vardı . Hemen bakanlık katına geçtim. Önce Müsteşar Yrd. makamına gittim. Sekreter hanıma , deprem bölgesinden geldiğimi ve  acilen görüşmem gerektiğini söyledim. Sekreter, telefon ile  geldiğimi söyledi  ama  biraz beklesin demiş . ben 5 dakika zor bekledim . Bekledikce deprem bölgesindeki felaketler gözümün önüne geliyor ,başım dönüyor , gözlerim kararıyor, dudaklarımı ısırmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ani bir kararla yerimden kalktım sekretere; “ben Sn. Bakanın makamına çıkıyorum.” diyebildim. Bir üst kata çıktım  Bakan özel kalem müdürünün odasına hışımla girince  şaşırdı ayağa kalktı ve bana sarıldı,”hoş geldin Genel Müdürüm, bu ne hal?” dedi sinirden ve yorgunluktan gözlerimin dolduğunu  hissettim ve koltuğa  kendimi atmışım. Bakan Mustafa Cumhur Ersümer  kameradan benim geldiğimi ve halimi görünce  yerinden kalkıp odasının kapısını açtı “hoş geldin Oğuz !,nasılsın diyerek sarıldı, öpüştük, beni içeri makamına aldı. 1 saat’ten fazla görüştük. Moralim yerine gelmeğe başladı. Kıyafetim için kendisinden özür diledim .Beni şöyle süzdükten sonra”takım elbiseli olarak gelseydin,kızardım.” Dedi ve ekledi deprem bölgesindeki çalışmalara ve yapılanlara TEDAŞ Genel Müdürlüğü nezdinde sana çok teşekkür ederim , tüm arkadaşlarımın gözlerinden öpüyor, başarılar diliyorum”dedi, Sn. Bakana veda ederek makamından ayrıldım.

Dünyada o güne kadar olan depremlerin en büyüklerinden  olan 17 Ağustos depremi sonrasında tüm yurtta kesilen elektriğin  verilmesi için başta Enerji Bakanlığımız olmak üzere TEDAŞ ve TEAŞ  Genel müdürlükleri anında bölgeye intikal etmişler ve hemen çalışmalara başlamışlardır. TEAŞ Genel Müdürlüğü aynı gün saat 08.30 dan itibaren depremde hasar gören trafo merkezlerinin enerji verdiği bölgeler hariç tüm yurdumuza enerji vermiştir. İllerdeki TEDAŞ ekiplerimiz de  insanüstü gayretlerle çalışmışlar, tüm müesseseler tek vücut  olarak deprem bölgesine ekipler göndererek katkıda bulunmuşlardır.

Hasarların tamamen giderilmesi için gerekli malzeme ve araç-gereç ihtiyaçları tespit edilerek deprem bölgesine intikal çalışmaları yapılmıştır. Ayrıca insani yardım faslından yapılması gereken destek hizmetleri yerine getirilmiştir.  Planlı ve özverili çalışmalar  sayesinde deprem bölgesinin elektrifikasyon hizmetleri süratle yerine getirilmiş ve ülke basınında ve dünya basınında yer aldığı üzere, yöre valileri, belediye başkanları ve siyasi otorite yetkilileri teşekkürlerini bildirmişlerdir.

Gelecekte olabilecek depremlerde kullanılmak üzere alınacak malzemelerin ve tedbirlerin tespit edilmesi için; Aralık 1999 tarihinden itibaren Genel Müdürlük Makamında komisyonlar kurulmuştur. Genel Müdür Yardımcılarımız ve Daire Başkanlarımızın tamamının katıldığı toplantılarda, İstanbul ve yöresinde olması muhtemel bir deprem felaketine hazırlıklı olabilmek için alınabilecek tedbirleri ve  hazırlıklar tespit edilmiştir:

Bütün bu olaylardan ders alabilmek ve deprem felaketlerine hazırlıklı olabilmek için deprem sonrası tesislerimizin durumlarını gösteren video çekimleri yapılarak eğitime sunulmuştur.
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt