Aydın Valiliği’ne atandığında, henüz üç dört günlük valiydi. Nazilli SSK Hastanesi ile ilgili bir şikayet kulağına geldi…
Hiç vakit kaybetmeden tebdil-i kıyafet hastaneye gitti.
Acil bölümünden içeri girdi ve görevli bir hemşireye “Başhekimin odası nerede?” diye sordu.
Hemşire şöyle bir baktı Yazıcıoğlu’ na ve küçümseyici bir ses tonuyla “Üst kata çık, koridorun sonundan sağa dön, sondaki oda” dedi.
Yazıcıoğlu üst kata çıktı. Başhekimin odasını buldu. Kapısı açıktı ama başhekim odasında yoktu. İçeri girdi. Tam o sırada başhekim geldi ve “Buyurun ne istiyorsunuz?” diye sordu.
Yazıcıoğlu, rahatsız olduğunu, tedavi olmak istediğini ama parası olmadığını söyledi.
Başhekim kendisine “Burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın” cevabını verdi.
Yazıcıoğlu, “Devletin görevi vatandaşına bakmak değil mi doktor bey?” dedi.
Başhekim sinirlendi ve Yazıcıoğlu ’nu odasından kovdu.
Sessizce aşağı indi, hastanenin iki sokak arkasında bekleyen makam aracına bindi.
Arabada onu bekleyen yardımcısına “Gerekli yazışmalar hemen bugün yapılsın yarın görevden alınma yazısını kendisine bizzat ben vereceğim” dedi…
Ertesi gün bu sefer resmi giyimli, kıravatlı, takım elbiseli olarak elinde bir kağıtla hastaneye gitti…
Bu sefer makam aracı hastane girişine kadar geldi…
Herkes şaşkındı… Dün gördükleri yamalı pantolonlu, kasketli, yırtık gömlekli adamın meğerse yeni atanan Aydın Valisi olduğunu gördü.
Hiç vakit kaybetmeden başhekimin odasına çıktı, içeri girdi.
Başhekim dona kaldı…
“Siz? Ama siz!” dedi…
Yazıcıoğlu, “Bugün itibariyle başhekimlik unvanından azledilmiş bulunmaktasınız” dedi ve elindeki görev azli belgesini uzattı.
Peki sonra ne mi oldu?
İstedikleri şeyleri ve tayinlerini yaptıramayanlar valiyi Ankara’ya şikayet etti ve Yazıcıoğlu Aydın’dan Erzincan’a gönderildi.
Gümüşhaneli muhtarın kızının evi Erzincan depreminde yıkılınca, muhtar devletin deprem mağdurlarına vereceği evi almak için Erzincan’a kızının yanına gider.
Kızını alır, valilik binasına çıkarlar, öğlen arası olduğu için ellerinde evraklar beklemeye başlarlar.
Bu arada kot pantolonlu, yakası açık gömlekli biri gelir.
– “Amca buyur” der.
Muhtar derdini anlatır. Kot pantalonlu adam evrakları alır bir odaya gider, bir kaşe basar, diğer odaya gider başka bir evrak alır, doldurur, deftere kaydeder. En son kapısında “Valilik” yazan odaya girip çekmeceden bir mühür alarak kağıtlara mührü basar ve muhtardan da imzalamasını ister.
Muhtar, biraz da çekinerek,
– Yeğenim çok sağol ama vali bey sana kızmasın.
– Yok amca kızmaz.
– Sağ ol yavrum, adın nedir senin?
– Recep benim adım amca.
– Yoksa sen vali Recep Yazıcıoğlu musun?
– He ya..
Trabzonlu Recep Yazıcıoğlu, devletin değil, milletin hizmetkârıydı. Mekanı cennet olsun.
DEĞERLİ VE GÜZEL İNSANI SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ…
Kaynak: http://www.okuizlepaylas.com/efsane-vali/